Balkanlar ; Osmanlının Baş Belası
Komitacılık ve Balkan Savaşı
Osmanlı Fatih döneminde
Balkanların fethini tamamladığında dahi Arnavutluk ve Karadağın yüksek dağlık
kesimlerine tam anlamıyla hakim olamadı.1790 lara kadar yayla ile ova arasında
ki denge 1790 lara kadar devam etti.Fransız ihtilalinin Balkanlarda ki etkisi
yadsınamaz.1820 Mora kanlı Mora isyanıyla başlayan çetelerle mücadele süreci
Kurtuluş Savaşın da son çete artıkları imha edilene kadar yüz yıllık bir süre
devam etti.
Eşkıya
yada Eşkıyalık kavramı sadece Osmanlı değil zamanın diğer devletleri içinde
sorundu aslında.Ancak Osmanlının hükmettiği geniş coğrafyada çöllerde Bedeviler
asi Vahabbiler,Doğu Anadoluda aşiretler ve Balkanlarda ki etnik eşkıyalar
gündelik hayatın parçalarıydı.
19 yy da Balkanların etnik eşkıyaları bağımsızlık
davasında komitacılar oluverdiler.
Komitacılığın merkez üssü Makedonya
idi.Makedonlar,Bulgarlar,Sırplar ve Yunanlıların hakimiyet için mücadele verdiği
bir alandı.Osmanlı ise düzeni korumak adına mücadele veriyordu.1800 lerin
sonunda Makedonyada özerklik için çarpışan Santralist adlı grupla Bulgar yanlısı
Vrohovistler grubu hem birbirleriyle hemde Türk askeriyle savaşıyorlardı.Bulgar
yanlısı gurup Bulgarlardan her türlü desteği alıyor ve kan döküyordu.Daha sonra
Yunanlılarda Makedonyada ki komitacılık faaliyetlerine katılmışlar özellikle
Giritte Osmanlıya karşı gerilla harbinde uzmanlaşmış Giritlileri komitacı olarak
Rumeliye sürmüştür.Aralarında en meşhur olanının adı Akritas tır ki yaklaşık
elli yıl sonra Kıbrısta sahneye konacak planın adı da Akritas planı
olacaktır.Ayrıca Sırplar,Arnavutlar ve Karadağlılar da bu kervana eklenmiş kendi
bölgelerinde komitacılık faaliyetlerine başlamışlardı.Bulgar yanlısı güçlerin
1902 tarihinde ve 1903 te başlattığı iki ayaklanma bastırlmış ancak Rumeli bir
savaş ,mücadele alanı haline gelmişti.Ecdat yadigarı topraklarda ki Türklerin
ise durumu vahimdir.Ne bu etnik unsurlar gibi iyi bir örgütlenmeleri ne de
eğitim sistemleri vardır.Kural değişmez Türk unsuru imparatorluğun tüm yükünü
çeker nimetler ise bunlar tarafından
paylaşılırdı.
Çeteler yabancılarıda kaçırıp fidye istiyorlardı
ancak çarpıcı olanı kendi askerinin maaşını tayınını veremiyen Osmanlı
Avrupalılar karşısında küçük düşmeme adına bu fidyeleri ödüyordu.Olaylar
komitacıları cesaretlendirecek gelişmelerle sürüyor tedhiş eylemleri artarak
devam ediyordu.Tren soygunları dahi yapılır hale
gelmişti.
Ordu
canla başla çabalıyor ancak bir düzine devlet tarafından desteklenen bu
faaliyetlerin önüne geçilemiyordu.Yakalanan komitacılar konsoloslar nezaretinde
zindanlardan çıkartılıyor mücadeleyi veren Türkler bunu çaresizlikle seyretmekle
yetiniyorlardı.
Türk köyleri basılıyor katliamlar yapılıyor
,askerin takibi başlayınca hücre evleri gibi kullandıkları kiliselere
sığınıyorlardı,buralar basılır ise Osmanlıya Avrupalı devletlerden nota üzerine
nota yağıyordu Hristiyanların baskı gördüğüne
dair..
Hemen hepsi
Anadolu ve Egeden gelen sayısız askerin bu uğurda can vermesi ile günler geceler
süren nöbetler ve takipler boyunca artık klasik asker görüntüsünden ziyade
eşkıyanın taktiklerini ona karşı kullanan komitacı imajı ile asker imajının
birbirine karıştığı bir görüntü ortaya çıkar.Ancak bu gayrinizami savaş
konusunda uzmanlaşmak başka bir zamanda yani Kurtuluş savaşında işe yarayacak
düzenli ordunun dağıldığı ve henüz kurulma aşamasında olduğu bir dönemde Kuvayı
Milliye milisleri hem düzenli orduları oyalayıp zaman kazandıracak hem de Rum ve
Ermeni çetelerinin daha büyük çaplı kıyım yapmalarına engel olacaktır.Tarihin
cilvesi olarak Türkler yüz yıl boyunca kendilerine karşı uygulanan taktiği milli
kurtuluş mücadelelerinde düşmana karşı
kullanmışlardır.
20 yy.ın ilk yıllarında Balkanlar görüntü
itibariyle barut fıçısıdır.Hatta savaşların anası I.dünya savaşını kıvılcımıda
Balkanlara nasip olacaktır.Balkan harbi öncesinde Balkan devletleri Osmanlının
içine düştüğü durumu iyi analiz etmiş ancak teker teker harp ilanınında bir
sonuç getirmeyeceğini fark ederek Osmanlıya karşı ortak idealler çerçevesinde
birleşmişlerdi.Başta Bulgarlar olmak üzere iyi bir hazırlık planlı bir
seferberlik dönemi geçirdiler.
Bu arada Osmanlı-İtalya savaşı sürmektedir.Savaşın
kaçınılmaz gözüktüğü Osmanlı tarafındada belirgin fikirdir ancak Osmanlı devlet
ricalinde fikir ayrılıkları çok daha fazladır.Balkan savaşı esnasında
uygulanacak iki taktik fikir birbiriyle Çatışma halindedir.Goltz paşanın (Baron
Von der Goltz) Türkler önce savunmada kalmalı fikri ile dönemin Genelkurmay
Başkanı Nazım Paşanın Sürekli Taaruz harekatı
fikri.
Baron Goltz
Prusya-Alman ordusunun parlak subaylarından biriyken 1883 te Osmanlı ünüforması
giymiş 1916 yılında Bağdatta Osmanlı 6.ordusunun başında tifüsten ölüp İstanbula
defnedinele kadar askeri danışman sıfatıyla hizmet vermiştir.1897 Türk-Yunan
savaşının kazanılmasın taktiksel olarak başarıda payı vardır.Elbette ki
öncelikle Alman çıkarları için İstanbuldaydı bu inkar edilemez ancak askeri
danışman sıfatıyla gönderilmiş pek çok soytarıdan daha fazla Osmanlıya
hizmetleri vardır.Ancak modernizasyon tekliflerinin çoğu geri çevrildiği gibi en
enteresan teklifi savaş zamanı askerin açlık yaşamaması adına cephe gerisinde
konserve fabrikaları kurulma önerisi ‘’Bizim asker meşakkate alışkındır’’
diyerek geri çevrilmesidir.Açlık Balkan savaşındada en büyük düşman olmaya devam
edecektir.
Goltz
bu kadar geniş sınırların savunulamıyacağını,sınırların daralıp daha merkezi
savunmanın başarılı olacağını savunuyordu.Teorisinide Osmanlının Afrika ve
Avrupa da Anadoluda olduğu kadar kökleşilemediğini ve İstanbulun jeostratejik
konum itibariyle artık başkent olmaya uygun olmadığını Konya yada Kayserinin
işgal tehdidine daha az açık olduğu savlarıyla destekliyordu.Kurtuluş savaşı
sırasında bu tezler destek görmüştür.
Goltz’un Balkan savaşları ile ilgili tahmini
şöyleydi ;’’ Ülkeleri ve güç kaynakları dar ancak toplu olan Balkan ülkeleri
başlangıçta kazanacaklar,Ülkeleri ve güç kaynakları geniş ve dağınık Türkler
toparlanarak durumu dengeleyecektir.Bu nedenle Türklerin en başta savunma harbi
yapıp düşmanın direncini kırması yeterli gücü yığdıktan sonra taaruza geçerek
düşmanı imha etmesi gerekir.’’
Bu görüşler Nazım Paşanın fikirleriyle taban tabana
zıttı.Fransız subayı Grandmaison ın çok moda olan taaruz harekatı fikri ona daha
yatkındı.Osmanlı genelkurmayı tarafından hazırlanan hücüm planı ‘’Plan 5’’
üzerinde değişiklik yapmayı bile düşünmedi Nazım
paşa.
Ordu bir
milletin varoluş teminatıdır ve her dönem için güçlü bir ordu ve ordunun
bağrından çıkmış iyi komuta heyeti elzemdir.Milli ordunun idare yetkisi
yabancılara yada yabancı ekollere bırakılamaz.
Plan 5 e göre sınır birlikleri derhal Bulgaristana
girecek bunlar Bulgarları hırpalarken düşman iitfakın dengesi bozulacak süratle
saldıran Osmanlı orduları kolay bir zafere ulaşacaktı.Seferberlik halindeki
birlikleri gezen Nazım Paşa ‘’Merasim elbiselerinizi hazırlayınız,iki ay sonra
Sofya ya gireceksiniz’’ gibi iddialı söylevler verirken Bulgarlar çoktan
seferberliklerini tamamlamışlardı.Kolay zafer kazanacak Türk ordusu ise Balkan
devletlerinin hazırlıkları bilindiği halde savaş tecrübesi olan 100 tabur
askerini terhis etmiş yada İtalyan tehlikesine karşı Batı Anadoluya ve Yemen
deki bitmez tükenmez isyanlara kaydırmıştı.Rumelide savaş çok yakın olduğu
dönemde dahi seferberlik mevcudunun 3 te 1 ne ancak ulaşılmıştı.Bu eğitimsiz
acemi birlikler taaruz harekatı yapmaktan çok
uzaktı.
Dört
Balkan ülkesi( Bulgaristan,Sırbistan,Karadağ ve Yunanistan) 30 Eylül 1912 de
seferberlik ilan eder.Osmanlı İtalya ile savaş halindedir.Alelacele tüm İtalyan
isteklerinin kabul edildiği Uşi anlaşmasını imzalayıp tüm sıklet merkezini
Balkanlar olarak değiştirmek istedilersede 1 Ekimde geç başlatılan seferberlikle
yeter sayılara ulaşmak mümkün olmayacaktı.Oysa görece rahat dönem geçirmiş
Balkan devletlerinin hazırlıkları tamdı ve eski efendilerini Avrupadan sürmek
adına moralleri ve inançlarıda yüksekti.
Karadağlılar savaş ilanını bile beklemeden sınır
ihlallerine başlamışlardı.Oysa hazırlık için saatlere bile ihtiyacı olan Osmanlı
16 Ekim günü savaşı ilan eden taraf oldu.
18 Ekim günü resmen muharebeler başladı.Nazım
paşanın kolorduları hücüma kaldıran mesajları yığınağını tamamlayamamış Osmanlı
ordularının düzenini bozmaktan ve asker kaybetmekten başka bir işe
yaramadı.Kesinlikle hazır Bulgarlar 22-23 Ekimde Kırklareli 29-30 Ekimde
Lüleburgaz Muharebelerini kazanıp Edirneyi kuşattı.Düzensiz bir şekilde
ağırlıklarını bırakarak çekilen Türk kuvvetleri ancak Gelibolu Çatalca hattında
istihkamlar oluşturarak tutunabildiler.Doğu Trakyanın büyük bir kısmı Nazım
Paşanın taaruz hayalleri arasında 15 gün içinde düşman istilasına uğramıştı dört
koldan.Batıda bulunan Türk Vardar Ordusu 22-24 Ekimde Kumanovada Sırplar
karşısında hatlarını kaybedip çekilerek Arnavutluka doğru çekildi.Uzmanlara göre
Vardar ordusu harbi daha geride Üsküp veya Manastır yakınlarında kabullenseydi
Sırplar ikmal hatlarından uzaklaştırabilir ve avantajlı bir konuma
gelebilirdi.Ancak bu orduda yeterli seviyede olmadığı halde kati hücüm emri
almıştı.Vardar ordusu çekilince daha doğuda ki Usturuma kolordusunun da dayanağı
çöktü.Bu gelişen durum Türk tarihine Türk savaş tarihine Türklüğe bir utanç ve
ibret vesikası bir kara leke bıraktı ; Selanik valisi Nazım ve Selanik Garnizonu
komutanı Tahsin utanç verici bir şekilde savaşmadan teslim oldular, şehri hediye
ettiler.Halbuki yenilgilere rağmen Osmanlı doğu ordusu Gelibolu Çatalca
hattını,Edirne kalesini Batı ordusuda Yanya ve İşkodrayı 5 ay ellerinde tutmuştu
,bu direnişe Selanik eklenseydi durum çok daha değişik olabilirdi.İhanetin
sonucu bu kadar büyüktür. Halbuki Doğu ordusu Edirne ve Istrancalar arasında
savunmada kalabilir.Batı ordusu makedonyada zaman kazanabilirdi.Bu iki ordu
varlığını sürdürebildiği takdirde Anadoludan gelen yeni takviyelerle,İtalya
savaşı yüzünden coğrafi olarak dağıtılmış birliklerin toparlanabilmesiyle
düşmana güçlü bir taaruzla cevap verilebilirdi.Barışı sürdürmenin olanaksız
olduğu bellidir ancak ilk savaş ilan eden taraf olmanında zaman açısından
gereksizliği ortadadır.Osmanlı ordusu bu ilk onbeşgün içersindeki kayıpların
yarattığı yıkımdan kurtulamadı.Edirnenin geri alınması için yapılan taaruzlar
sonuçsuz kaldı.Esat Paşanın Yanya da HasanRıza paşanın İşkodra da Cavit paşanın
Arnavutlukta direnen askerleri çaresiz kaldılar.Bu Türk tarihinin en büyük
felaketlerinden biridir.Yanya (Epir),Arnavutluk,Teselya,Makedonya,Ege
Adaları,Batı Trakya elden çıkar ,düşen topraklar da yaşanan katliamlar
tecavüzler soygun ve yağmalar ise tarifi imkansız acıları Türk’e
yaşatmıştır.Kıyımdan kaçabilenler 93 harbinden sonra en büyük göç dalgasıyla
Anadoluya akmışlardır.
Müslüman Boşnaklarda bu zulme katliama aynen
Türkler gibi uğramıştır.Sreberinaca daki Sırp katliamının 14.yılının anıldığı
dün ( 11.07.2009) 8000 i aşkın Boşnak müslümanın yattığı toplu mezarlara
baktığınızda ,Saraybosna da Mostar köprüsünü yıkan Hırvat topçusunun gözüne,
Sırpların her yıl Kosova ovasında yaktığı ağıtlara ,Yunanistanda Batı Trakya
Türklerine yapılan Muameleye ,daha düne kadar Bulgaristanda varolan Toplama
kamplarına,Makedonya da Türk köylerinin görüntüsüne fakirlik ve izbeliğe
bakarsanız Balkanlar da Türk ‘e duyulan nefretin günümüzdede canlılığından bir
şey kaybetmediğini kesinlikle görürsünüz.Tarihi bilerek politikalar üretmek
,barışa taraftar olup eğer cenk şart isede ona da tümüyle hazır olmak
şarttır.
23 Martta
eski payitaht Edirne düşer ,kirli Bulgar çizmeleri bir utanç vesikası olarak
Sinanın Selimiyesini kirletir.Tanrı bir kez daha yaşatmasın.Edirnenin
kurtarılması 29 Haziranda Başlayan 2.balkan Savaşının ilk ayına
rastlar.
1913 yılı
Mayıs ayında barış anlaşması imzalanır Londra anlaşmasına göre Arnavutluk
bağımsızlığını kazanır,Girit yunan toprağı olarak tanınır,Osmanlı sınırı
Midye-Enez hattı olur( Edirne ve Kırklareli Bulgarlarda kalmıştır.)Güney
Makedonya ve Selanik Yunanistana Kuzey ve orta Makedonya Sırbistana
bırakılr.Silistre Romanyaya verilir.İkinci Anavatan Rumeli 550 yıl sonra terk
edilir milyonlarca göçmen katledilen yüzbinler tablo korkunçtur.Meşhur Bab-ı Ali
baskını Ocak 1913 te yaşanmış gelişen süreç içersinde Kabineyi kuran Mahmut
Şevket Paşanın da suikaste kurban gitmesiyle İttihat ve Terakki yönetime tamamen
el koymuştur.
Osmanlı ganimetini yağma aşaması Balkan
devletlerini birbirine düşürür.2.Balkan harbi diye adlandırılan
safhadır.Sırbistan ittifak esnasında kendisine ayrılan harekat çizgisinden daha
büyük bir alanı işgal etmiş ve geri vermeyi reddetmiştir.Diğer taraftan aslan
payını Bulgarların alması ve Egede kıyı sahibi durumuna gelmeleride ayrı bir
sorun olmuştur.Sırbistan ile Yunanistanın yakınlaşmasından rahatsız Bulgarlar
sürpriz bir saldırıyla 29-30 haziranda bu iki ülkeye saldırır.makedonyada
başarılı olamayan Bulgar ordusu Romenlerinde kuzeyden taaruzuyla oldukça güç bir
duruma düşer.Osmanlı fırsatı değerlendirir Bulgaristana savaş ilanıyla beraber
Edirne yi geri alır.29 Eylül 1913 te imzalanan İstanbul anlaşmasına göre
Kırklareli,Dimetoka ve Edirne Osmanlıya geri
verilir.
Balkanların yitirilişi ulusal kimlik bilincini
ortaya çıkarmıştır.Ulusal kimlik olarak artık Türk milliyetçiliği ön plana
çıkmıştır.Çoğu uzmana göre 1912 de başlayan bu bilinç zorlu I.dünya savaşı ve
İstiklal Harbi şartlarına mukavemette temel
oluşturmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder