25 Mart 2012 Pazar

Balkanlar ; Osmanlının Baş Belası Komitacılık ve Balkan Savaşı

Osmanlı Fatih döneminde Balkanların fethini tamamladığında dahi Arnavutluk ve Karadağın yüksek dağlık kesimlerine tam anlamıyla hakim olamadı.1790 lara kadar yayla ile ova arasında ki denge 1790 lara kadar devam etti.Fransız ihtilalinin Balkanlarda ki etkisi yadsınamaz.1820 Mora kanlı Mora isyanıyla başlayan çetelerle mücadele süreci Kurtuluş Savaşın da son çete artıkları imha edilene kadar yüz yıllık bir süre devam etti.
Eşkıya yada Eşkıyalık kavramı sadece Osmanlı değil zamanın diğer devletleri içinde sorundu aslında.Ancak Osmanlının hükmettiği geniş coğrafyada çöllerde Bedeviler asi Vahabbiler,Doğu Anadoluda aşiretler ve Balkanlarda ki etnik eşkıyalar gündelik hayatın parçalarıydı.
19 yy da Balkanların etnik eşkıyaları bağımsızlık davasında komitacılar oluverdiler.
Komitacılığın merkez üssü Makedonya idi.Makedonlar,Bulgarlar,Sırplar ve Yunanlıların hakimiyet için mücadele verdiği bir alandı.Osmanlı ise düzeni korumak adına mücadele veriyordu.1800 lerin sonunda Makedonyada özerklik için çarpışan Santralist adlı grupla Bulgar yanlısı Vrohovistler grubu hem birbirleriyle hemde Türk askeriyle savaşıyorlardı.Bulgar yanlısı gurup Bulgarlardan her türlü desteği alıyor ve kan döküyordu.Daha sonra Yunanlılarda Makedonyada ki komitacılık faaliyetlerine katılmışlar özellikle Giritte Osmanlıya karşı gerilla harbinde uzmanlaşmış Giritlileri komitacı olarak Rumeliye sürmüştür.Aralarında en meşhur olanının adı Akritas tır ki yaklaşık elli yıl sonra Kıbrısta sahneye konacak planın adı da Akritas planı olacaktır.Ayrıca Sırplar,Arnavutlar ve Karadağlılar da bu kervana eklenmiş kendi bölgelerinde komitacılık faaliyetlerine başlamışlardı.Bulgar yanlısı güçlerin 1902 tarihinde ve 1903 te başlattığı iki ayaklanma bastırlmış ancak Rumeli bir savaş ,mücadele alanı haline gelmişti.Ecdat yadigarı topraklarda ki Türklerin ise durumu vahimdir.Ne bu etnik unsurlar gibi iyi bir örgütlenmeleri ne de eğitim sistemleri vardır.Kural değişmez Türk unsuru imparatorluğun tüm yükünü çeker nimetler ise bunlar tarafından paylaşılırdı.
Çeteler yabancılarıda kaçırıp fidye istiyorlardı ancak çarpıcı olanı kendi askerinin maaşını tayınını veremiyen Osmanlı Avrupalılar karşısında küçük düşmeme adına bu fidyeleri ödüyordu.Olaylar komitacıları cesaretlendirecek gelişmelerle sürüyor tedhiş eylemleri artarak devam ediyordu.Tren soygunları dahi yapılır hale gelmişti.
Ordu canla başla çabalıyor ancak bir düzine devlet tarafından desteklenen bu faaliyetlerin önüne geçilemiyordu.Yakalanan komitacılar konsoloslar nezaretinde zindanlardan çıkartılıyor mücadeleyi veren Türkler bunu çaresizlikle seyretmekle yetiniyorlardı.
Türk köyleri basılıyor katliamlar yapılıyor ,askerin takibi başlayınca hücre evleri gibi kullandıkları kiliselere sığınıyorlardı,buralar basılır ise Osmanlıya Avrupalı devletlerden nota üzerine nota yağıyordu Hristiyanların baskı gördüğüne dair..
Hemen hepsi Anadolu ve Egeden gelen sayısız askerin bu uğurda can vermesi ile günler geceler süren nöbetler ve takipler boyunca artık klasik asker görüntüsünden ziyade eşkıyanın taktiklerini ona karşı kullanan komitacı imajı ile asker imajının birbirine karıştığı bir görüntü ortaya çıkar.Ancak bu gayrinizami savaş konusunda uzmanlaşmak başka bir zamanda yani Kurtuluş savaşında işe yarayacak düzenli ordunun dağıldığı ve henüz kurulma aşamasında olduğu bir dönemde Kuvayı Milliye milisleri hem düzenli orduları oyalayıp zaman kazandıracak hem de Rum ve Ermeni çetelerinin daha büyük çaplı kıyım yapmalarına engel olacaktır.Tarihin cilvesi olarak Türkler yüz yıl boyunca kendilerine karşı uygulanan taktiği milli kurtuluş mücadelelerinde düşmana karşı kullanmışlardır.
20 yy.ın ilk yıllarında Balkanlar görüntü itibariyle barut fıçısıdır.Hatta savaşların anası I.dünya savaşını kıvılcımıda Balkanlara nasip olacaktır.Balkan harbi öncesinde Balkan devletleri Osmanlının içine düştüğü durumu iyi analiz etmiş ancak teker teker harp ilanınında bir sonuç getirmeyeceğini fark ederek Osmanlıya karşı ortak idealler çerçevesinde birleşmişlerdi.Başta Bulgarlar olmak üzere iyi bir hazırlık planlı bir seferberlik dönemi geçirdiler.
Bu arada Osmanlı-İtalya savaşı sürmektedir.Savaşın kaçınılmaz gözüktüğü Osmanlı tarafındada belirgin fikirdir ancak Osmanlı devlet ricalinde fikir ayrılıkları çok daha fazladır.Balkan savaşı esnasında uygulanacak iki taktik fikir birbiriyle Çatışma halindedir.Goltz paşanın (Baron Von der Goltz) Türkler önce savunmada kalmalı fikri ile dönemin Genelkurmay Başkanı Nazım Paşanın Sürekli Taaruz harekatı fikri.
Baron Goltz Prusya-Alman ordusunun parlak subaylarından biriyken 1883 te Osmanlı ünüforması giymiş 1916 yılında Bağdatta Osmanlı 6.ordusunun başında tifüsten ölüp İstanbula defnedinele kadar askeri danışman sıfatıyla hizmet vermiştir.1897 Türk-Yunan savaşının kazanılmasın taktiksel olarak başarıda payı vardır.Elbette ki öncelikle Alman çıkarları için İstanbuldaydı bu inkar edilemez ancak askeri danışman sıfatıyla gönderilmiş pek çok soytarıdan daha fazla Osmanlıya hizmetleri vardır.Ancak modernizasyon tekliflerinin çoğu geri çevrildiği gibi en enteresan teklifi savaş zamanı askerin açlık yaşamaması adına cephe gerisinde konserve fabrikaları kurulma önerisi ‘’Bizim asker meşakkate alışkındır’’ diyerek geri çevrilmesidir.Açlık Balkan savaşındada en büyük düşman olmaya devam edecektir.
Goltz bu kadar geniş sınırların savunulamıyacağını,sınırların daralıp daha merkezi savunmanın başarılı olacağını savunuyordu.Teorisinide Osmanlının Afrika ve Avrupa da Anadoluda olduğu kadar kökleşilemediğini ve İstanbulun jeostratejik konum itibariyle artık başkent olmaya uygun olmadığını Konya yada Kayserinin işgal tehdidine daha az açık olduğu savlarıyla destekliyordu.Kurtuluş savaşı sırasında bu tezler destek görmüştür.
Goltz’un Balkan savaşları ile ilgili tahmini şöyleydi ;’’ Ülkeleri ve güç kaynakları dar ancak toplu olan Balkan ülkeleri başlangıçta kazanacaklar,Ülkeleri ve güç kaynakları geniş ve dağınık Türkler toparlanarak durumu dengeleyecektir.Bu nedenle Türklerin en başta savunma harbi yapıp düşmanın direncini kırması yeterli gücü yığdıktan sonra taaruza geçerek düşmanı imha etmesi gerekir.’’
Bu görüşler Nazım Paşanın fikirleriyle taban tabana zıttı.Fransız subayı Grandmaison ın çok moda olan taaruz harekatı fikri ona daha yatkındı.Osmanlı genelkurmayı tarafından hazırlanan hücüm planı ‘’Plan 5’’ üzerinde değişiklik yapmayı bile düşünmedi Nazım paşa.
Ordu bir milletin varoluş teminatıdır ve her dönem için güçlü bir ordu ve ordunun bağrından çıkmış iyi komuta heyeti elzemdir.Milli ordunun idare yetkisi yabancılara yada yabancı ekollere bırakılamaz.
Plan 5 e göre sınır birlikleri derhal Bulgaristana girecek bunlar Bulgarları hırpalarken düşman iitfakın dengesi bozulacak süratle saldıran Osmanlı orduları kolay bir zafere ulaşacaktı.Seferberlik halindeki birlikleri gezen Nazım Paşa ‘’Merasim elbiselerinizi hazırlayınız,iki ay sonra Sofya ya gireceksiniz’’ gibi iddialı söylevler verirken Bulgarlar çoktan seferberliklerini tamamlamışlardı.Kolay zafer kazanacak Türk ordusu ise Balkan devletlerinin hazırlıkları bilindiği halde savaş tecrübesi olan 100 tabur askerini terhis etmiş yada İtalyan tehlikesine karşı Batı Anadoluya ve Yemen deki bitmez tükenmez isyanlara kaydırmıştı.Rumelide savaş çok yakın olduğu dönemde dahi seferberlik mevcudunun 3 te 1 ne ancak ulaşılmıştı.Bu eğitimsiz acemi birlikler taaruz harekatı yapmaktan çok uzaktı.
Dört Balkan ülkesi( Bulgaristan,Sırbistan,Karadağ ve Yunanistan) 30 Eylül 1912 de seferberlik ilan eder.Osmanlı İtalya ile savaş halindedir.Alelacele tüm İtalyan isteklerinin kabul edildiği Uşi anlaşmasını imzalayıp tüm sıklet merkezini Balkanlar olarak değiştirmek istedilersede 1 Ekimde geç başlatılan seferberlikle yeter sayılara ulaşmak mümkün olmayacaktı.Oysa görece rahat dönem geçirmiş Balkan devletlerinin hazırlıkları tamdı ve eski efendilerini Avrupadan sürmek adına moralleri ve inançlarıda yüksekti.
Karadağlılar savaş ilanını bile beklemeden sınır ihlallerine başlamışlardı.Oysa hazırlık için saatlere bile ihtiyacı olan Osmanlı 16 Ekim günü savaşı ilan eden taraf oldu.
18 Ekim günü resmen muharebeler başladı.Nazım paşanın kolorduları hücüma kaldıran mesajları yığınağını tamamlayamamış Osmanlı ordularının düzenini bozmaktan ve asker kaybetmekten başka bir işe yaramadı.Kesinlikle hazır Bulgarlar 22-23 Ekimde Kırklareli 29-30 Ekimde Lüleburgaz Muharebelerini kazanıp Edirneyi kuşattı.Düzensiz bir şekilde ağırlıklarını bırakarak çekilen Türk kuvvetleri ancak Gelibolu Çatalca hattında istihkamlar oluşturarak tutunabildiler.Doğu Trakyanın büyük bir kısmı Nazım Paşanın taaruz hayalleri arasında 15 gün içinde düşman istilasına uğramıştı dört koldan.Batıda bulunan Türk Vardar Ordusu 22-24 Ekimde Kumanovada Sırplar karşısında hatlarını kaybedip çekilerek Arnavutluka doğru çekildi.Uzmanlara göre Vardar ordusu harbi daha geride Üsküp veya Manastır yakınlarında kabullenseydi Sırplar ikmal hatlarından uzaklaştırabilir ve avantajlı bir konuma gelebilirdi.Ancak bu orduda yeterli seviyede olmadığı halde kati hücüm emri almıştı.Vardar ordusu çekilince daha doğuda ki Usturuma kolordusunun da dayanağı çöktü.Bu gelişen durum Türk tarihine Türk savaş tarihine Türklüğe bir utanç ve ibret vesikası bir kara leke bıraktı ; Selanik valisi Nazım ve Selanik Garnizonu komutanı Tahsin utanç verici bir şekilde savaşmadan teslim oldular, şehri hediye ettiler.Halbuki yenilgilere rağmen Osmanlı doğu ordusu Gelibolu Çatalca hattını,Edirne kalesini Batı ordusuda Yanya ve İşkodrayı 5 ay ellerinde tutmuştu ,bu direnişe Selanik eklenseydi durum çok daha değişik olabilirdi.İhanetin sonucu bu kadar büyüktür. Halbuki Doğu ordusu Edirne ve Istrancalar arasında savunmada kalabilir.Batı ordusu makedonyada zaman kazanabilirdi.Bu iki ordu varlığını sürdürebildiği takdirde Anadoludan gelen yeni takviyelerle,İtalya savaşı yüzünden coğrafi olarak dağıtılmış birliklerin toparlanabilmesiyle düşmana güçlü bir taaruzla cevap verilebilirdi.Barışı sürdürmenin olanaksız olduğu bellidir ancak ilk savaş ilan eden taraf olmanında zaman açısından gereksizliği ortadadır.Osmanlı ordusu bu ilk onbeşgün içersindeki kayıpların yarattığı yıkımdan kurtulamadı.Edirnenin geri alınması için yapılan taaruzlar sonuçsuz kaldı.Esat Paşanın Yanya da HasanRıza paşanın İşkodra da Cavit paşanın Arnavutlukta direnen askerleri çaresiz kaldılar.Bu Türk tarihinin en büyük felaketlerinden biridir.Yanya (Epir),Arnavutluk,Teselya,Makedonya,Ege Adaları,Batı Trakya elden çıkar ,düşen topraklar da yaşanan katliamlar tecavüzler soygun ve yağmalar ise tarifi imkansız acıları Türk’e yaşatmıştır.Kıyımdan kaçabilenler 93 harbinden sonra en büyük göç dalgasıyla Anadoluya akmışlardır.
Müslüman Boşnaklarda bu zulme katliama aynen Türkler gibi uğramıştır.Sreberinaca daki Sırp katliamının 14.yılının anıldığı dün ( 11.07.2009) 8000 i aşkın Boşnak müslümanın yattığı toplu mezarlara baktığınızda ,Saraybosna da Mostar köprüsünü yıkan Hırvat topçusunun gözüne, Sırpların her yıl Kosova ovasında yaktığı ağıtlara ,Yunanistanda Batı Trakya Türklerine yapılan Muameleye ,daha düne kadar Bulgaristanda varolan Toplama kamplarına,Makedonya da Türk köylerinin görüntüsüne fakirlik ve izbeliğe bakarsanız Balkanlar da Türk ‘e duyulan nefretin günümüzdede canlılığından bir şey kaybetmediğini kesinlikle görürsünüz.Tarihi bilerek politikalar üretmek ,barışa taraftar olup eğer cenk şart isede ona da tümüyle hazır olmak şarttır.
23 Martta eski payitaht Edirne düşer ,kirli Bulgar çizmeleri bir utanç vesikası olarak Sinanın Selimiyesini kirletir.Tanrı bir kez daha yaşatmasın.Edirnenin kurtarılması 29 Haziranda Başlayan 2.balkan Savaşının ilk ayına rastlar.
1913 yılı Mayıs ayında barış anlaşması imzalanır Londra anlaşmasına göre Arnavutluk bağımsızlığını kazanır,Girit yunan toprağı olarak tanınır,Osmanlı sınırı Midye-Enez hattı olur( Edirne ve Kırklareli Bulgarlarda kalmıştır.)Güney Makedonya ve Selanik Yunanistana Kuzey ve orta Makedonya Sırbistana bırakılr.Silistre Romanyaya verilir.İkinci Anavatan Rumeli 550 yıl sonra terk edilir milyonlarca göçmen katledilen yüzbinler tablo korkunçtur.Meşhur Bab-ı Ali baskını Ocak 1913 te yaşanmış gelişen süreç içersinde Kabineyi kuran Mahmut Şevket Paşanın da suikaste kurban gitmesiyle İttihat ve Terakki yönetime tamamen el koymuştur.
Osmanlı ganimetini yağma aşaması Balkan devletlerini birbirine düşürür.2.Balkan harbi diye adlandırılan safhadır.Sırbistan ittifak esnasında kendisine ayrılan harekat çizgisinden daha büyük bir alanı işgal etmiş ve geri vermeyi reddetmiştir.Diğer taraftan aslan payını Bulgarların alması ve Egede kıyı sahibi durumuna gelmeleride ayrı bir sorun olmuştur.Sırbistan ile Yunanistanın yakınlaşmasından rahatsız Bulgarlar sürpriz bir saldırıyla 29-30 haziranda bu iki ülkeye saldırır.makedonyada başarılı olamayan Bulgar ordusu Romenlerinde kuzeyden taaruzuyla oldukça güç bir duruma düşer.Osmanlı fırsatı değerlendirir Bulgaristana savaş ilanıyla beraber Edirne yi geri alır.29 Eylül 1913 te imzalanan İstanbul anlaşmasına göre Kırklareli,Dimetoka ve Edirne Osmanlıya geri verilir.
Balkanların yitirilişi ulusal kimlik bilincini ortaya çıkarmıştır.Ulusal kimlik olarak artık Türk milliyetçiliği ön plana çıkmıştır.Çoğu uzmana göre 1912 de başlayan bu bilinç zorlu I.dünya savaşı ve İstiklal Harbi şartlarına mukavemette temel oluşturmuştur.

10 Mart 2012 Cumartesi

II.Osman Osmanlı tahtına oturmazdan önce saltanatın babadan oğula geçmesi örfü değişmiştir.III.Mehmed tahta çıktığında saraydan şezadelerin katli yasası gereği 19 cenaze çıkar.Bu hazin olay halk ve asker üzerinde derin bir etki yapar. III.Mehmed'in Oğlu I.Ahmed tahta çıktığında 15 yaşındadır ve henüz oğlu yoktur.Kardeşi Mustafa katledilmek istenilsede devlet ricali ve halkın olumsuz tepkisi üzerine öldürülmedi.I.Ahmed 1617 yılında vefat ettiğinde saltanat örfü gereği tahta 14 yaşında ki oğlu Osman değil kardeşi Mustafa devlet ricali tarafından getirilir.Babadan oğula geçen saltanat düzeni artık ailenin en büyüğünün başa geçmesi şeklinde (ekberiyet sistemi) değişir.
Padişah I.Mustafa Osmanlı saltanat tarihinde ağır psikolojik rahatsızlığı belgeli tek padişahtır.Akli dengesi yerinde olmadığı üzre devlet işlerini valide sultan idare eder.Devlet ricalinden Mustafa Ağa padişahın düştüğü gülünç durumları halka yayarak taht değişikliği için zemin hazırlar.
I.Mustafanın saltanatının 97.gününde ,sadrazamın İran seferi yüzünden İstanbul dışında olduğu zaman uygun durumun oluştuğunu gören Mustafa Ağa harekete geçer.Şeyhülislam ve sadaret kaymakamını ikna eden Mustafa Ağa,Divan-ı Hümayun toplantısından önce Mustafayı kilit altına alarak şehzade Osman'ı tahta çıkartır.Maaş (ulufe) için toplanan askerleride Mustafa taraftarlarına asker Mustafa'yı tahttan indirmek için toplandı diye lanse eder.
II.Osman tahta çıktıktan sonra Darüssaade Ağası Mustafa Ağanın etkisi altında olsada atılgan bir kişiliğe sahiptir.Kendisi yerine amcasını tahta geçiren devlet ricalini hemen azleder.Devam eden İran savaşları 1619 da Osman tahta çıktıktan sonra anlaşma ile bitirilir.Ancak Karadeniz kıyıları ve lehistan sınırındaki Osmanlı toprakları Kazak yağmalarına uğramaktadır.Kazaklar yağma ve talandan sonra lehistan (polonya) topraklarına geri dönmekte vur kaçlarla halka korku saçmaktadırlar.Bu sırada İstanbul tarafından görevinden alınan Boğdan Voyvodası Gaspar'ın isyan ederek Lehistana sığınması durumu iyice gerer.Özi Beylerbeyi İskender Paşa asi Voyvodayı bulmak ve cezalandırmak için harekete geçtiğinde Osmanlı kuvvetleri karşısında Boğdan Voyvodası ile beraber Leh askerlerini de bulur.
1620 yılında Yaş civarında yapılan savaşın galibi Osmanlı Ordusudur.Leh ordusunun barış talebi kabul görecekken Kırım Tatarlarının karşı görüşü sebebiyle harekata devam edilir kalan Leh ordusu unsurları Dinyester ırmağı kıyılarında yok edilir.
Bu zafer II.Osman'ın kişiliğinde derin bir değişikliğe sebebiyet verir.Ecdadı gibi cihangir fatih olmak hayalidir artık.Devlet büyüklerinin ısrarına rağmen barışın adınından bile bahsetmez,görüşme için gelen lehistan elçisi İstanbul'a sokulmaz.
Lehistan seferi öncesi kendisinden ay farkıyla küçük kardeşi Şehzade Mehmed'i boğdurtur.Ancak bu idam için devrin Şeyhülislam'ı Esad Efendiden fetva almak yerine Şeyhülislamlık hevesinde ki Rumeli Kadıaskeri Kemaleddin Efendiden fetva alır.
1621 yılı Nisanında yola çıkan Osmanlı ordusu Hotin kalesi önlerine gelir.Yolda bazı Yeniçeri grupları firar etmiştir.Firar edenlerin bahşiş verilecek bahanesiyle yoklama yapılarak tespiti Yeniçeriler arasında huzursuzluğa sebebebiyet verir.
Polonya ordusu Hotin önlerinde savunma savaşı için mevzi almış pozisyondadır.Genç padişahın tüm gayreti ve ataklığına rağmen askerin dikkat çekici gayretsizliği ve isteksizliği sayesinde Lehler bulundukları mevzilerden sökülüp atılamamıştır.Her ne kadar akıncı birlikleri Lehistan içlerine kadar girip büyük zararlar versede merkez ordusunun leh kuvvetlerinin savunma savaşı karşısında yaklaşık bir aydır duraklaması barış yapılmasını şart kılar.Eflak Voyvodası aracılığı ile yapılan anlaşma ile Hotin Osmanlılara geri verilir ve lehistan Kırım hakanlığına yıllık 40 bin akçe vergi ödemeye devam eder.
Hayalleri yıkılmış bir şekilde seferden dönen II.Osman bu durumdan Yeniçerileri sorumlu görmektedir.Bu yüzden tarihçilere göre Suriyede Türk ve Araplardan oluşan yeni bir ordu kurmak ve Osmanlı başkentini İstanbul'dan Kahire'ye taşımak gibi fikirlere kapılır.
Osmanlı hanedanı daha önce Anadolu beyliklerinden kız alıp evlenirken beyliklerin yok olması ve haremin sistem olarak oturup işlemesiyle beraber 16 yy dan itibaren cariyelerle evlilik sistematik bir örf halini almıştı.Bu geleneği ilk bozan II.Osman'dı.Saray dışından Şeyhülislam Esad Efendi ve Pertev paşanın kızlarıyla evlendi.Statükoya vurduğu bu darbe o dönemde hoş karşılanmadı.
Genç padişahın hatalarından biri de halka yakın olmak adına kendini sıradanlaştırmasıydı.Dönem halkın padişahın kişiliğine değil hanedana sadakat dönemiydi.Halktan soyutlanmış protokol kurallarıyla haşmetini gösteren bürokrasi devlet zaferler kazandıkça halk arasında görünmeyen hanedana bağlılığı perçinliyordu.Genç Osmanın halk arasında alenen gezmesi,uygunsuz vaziyette yeniçeri arayıp bulup cezalandırması tepki gördü.Herşeyin üstündeki makamken meyhane meyhane kolluk kuvveti gibi gezip yeniçeri arayıp cezalandıran bir hükümdarın sıradanlaşması normal bir sonuçtu.
Bir diğer hatası da Osmanlı bürokrasisinde Hükümdarlığın en önemli özelliklerinden biri olan Cömertliğe itibar etmemesi idi.Asker bahşiş ve ikramiyelerinin çok düşük oluşu kendisine karşı duruşu körükledi.
Tepkilere çok da aldırış etmeyen Genç Osman hacca gitmek üzre Üsküdarda Otağ kurunca sipahi ve yeniçeriler ayaklanarak ağa kapısında toplanır.Donanma askerleri ,halk ve bir kısım ulemanın da katılımıyla sayıları artan asiler padişahın hocasının,veziriazamın ve kızlarağasının kellesini ister.
Hacca gitmekten vazgeçen padişah durumun henüz ciddiyetinin farkında değildir istenen kişileri vermeyi derhal reddeder.Bunun üzerine asiler Topkapı sarayını yağmalar,bu arada isyancıların istekleri şekil değiştirmiştir; Mustafa'yı padişah olarak istemektedirler.Kentteki konaklar yağmalanır hapishaneler boşalır.Olaylar vahim bir hal alınca padişah kızlarağasını ve veziriazamı isyancılara teslim eder.Onların idamı dahi isyancıları yatıştırmaz I.Mustafa'yı padişah olarak tanıdıklarını ilan ederler.
Genç Osman çaresiz ve tek başınadır.Bursa'ya geçmek niyetindedir.Ancak içerden ihanetle saray kapıları açıldığı gibi binilebilecek bir tekne de ortada yoktur.Padişah Ağakapısına Yeniçeri kışlasına sığınmak zorunda kalır.
Yeniçeri Ağası Ali Ağa Genç Osman'ın yeni vaadlerini askere iletir.Kabul etmiş gibi gözüken asker ertesi sabah Ali Ağanında kellesini alır.Bu sırada I.Mustafa'nın annesi de kontrolu ele almaya başlamış Sadrazam ve Yeniçeri ağası tayin etmiştir.
II.Osmanın saklandığı yeri bulan askerler onu üstünde bir elbise başı açık ve elleri bağlı bir halde Orta Camiine getirirler.Yeni sadrazam Davud paşa hemen katlini emretsede Yeniçeri ileri gelenleri razı gelmez.Kapatıldığı yerden askerlere seslense de ikna edemez ,I.Mustafa saraya culus törenine götürülür adına hutbe okutulur.II.Osman bulunduğu yerden alınarak açık bir arabayla türlü aşağılamalar altında Yedikule zindanlarına getirilir.Asker dağıldıktan sonra Sadrazam Davud Paşa'nın yanındakiler harekete geçip idamı bitirirler.Tarih 16 Mayıs 1622 dir.
Padişahın katli çoğu kesimde tepki ile karşılanırken yeniçerilerin üzerine ''padişah katili'' etiketi yapıştı.Erzurum Beylerbeyi Abaza Paşa padişahın kanını dava ederek ayaklanır.Erzurum daki yeniçeriler katledilir.Abaza Paşa ya Maraş ve Trablusşam Beylerbeyleride katılır.Sayıları 30 bini bulan isyancı kuvvetler ellerine geçen yeniçeri,cebeci,topçu gibi ocak mensuplarını öldürürler.İsyan I.Mustafa döneminde bastırılamaz, IV.Murad döneminde Abaza paşanın af dilemesiyle sona erer.
Kimi tarihçilere göre II.Osman Osmanlıda ki kurumsal yapının kötü gidişine dur demek adına reformlar planlarken kurumsal statükonun sağladığı yararlardan vazgeçmek istemeyen çevreler tarafından bahaneler yaratılarak katledilmiştir.
Ancak bu kanı dönemin tarihçilerine tarihsel kayıtlarına göre değil 19.yy düşünce yapısını temsil eden yorumlara göre oluşmuştur.II.Osmana atfedilen pek çok reformist yaklaşımın bilgi belgesi mevcut olmayıp tasavvura dayalıdır.
Yeni bir ordu ile ilgili düşünceleri ve başkenti Kahireye taşımak istemesi dönemin kaynaklarında mevcut olup geri kalanları tarihsel kaynaktan ziyade yorum niteliğindedir.

5 Mart 2012 Pazartesi

Sokollu Mehmed Paşa Hakkında

Onaltıncı Yüzyılın kudretli sadrazamı ; Bazı tarihçiler onun büyük bir devlet adamı olduğuna vurgu yaparken kimileri hain olduğunu idda eder. Sokollu Mehmed Paşa Bosna'nın Vişegrad kazasının Rudo beldesinin Sokoloviç (Şahinoğlu) köyünde Sokoloviç soyadını taşıyan ailenin oğlu olarak Bayo (Bayiça) adıyla 16.yy başında dünyaya geldi.Çocukluğunda çobanlık yapan Bayo Mileşeva manastırında rahip olan dayısının yanına gelir.Bosnanın köklü bir ailesinden gelmektedir.Devşirme toplamakla görevli Osmanlı memurları için köklü ailelerden gelmek tercih sebebidir o zamanlar.15-16 yaşında olan Bayo hemen memurların dikkatini çeker.Ailesi Bayo'yu kaydettirmek istemez ancak devşirme toplamakla görevli yayabaşı Yeşil Mehmed Bey çocuğun geleceğinin çok parlak olduğunu söyleyerek aileyi ikna eder.
Kendisi gibi Bosna'nın köklü ailelerine mensub diğer kırk gençle beraber İstanbul'a padişahın huzuruna getirildi.Padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın huzurunda da dikkat çekmeyi başardı ve Sultan Süleyman Bayo 'nun Edirne sarayında eğitimine başlamasını emretti.Küçük Bayiça artık Mehmed'di.
Edirne sarayındaki eğitiminden sonra ''Küçük Oda '' hizmetiyle Enderun'a devam etti.Hizmetleri padişahın takdirini kazandı.Küçük Oda'dan Hazineye ve Has Odaya geçti.Sırasıyla Rikabdar,Çuhadar,Silahtar,Çaşnigirbaşı ve Kapıcılar Kethüdası oldu.
1546 yılında Barbaros Hayreddin Paşanın ölümü üzerine Kaptan-ı Deryalığa atandı.Dört sene sonra 1550 de Rumeli Beylerbeyi 1554 de vezir olur.Kanuninin oğulları Selim ile Beyazid'in iktidar mücadelesinde Selim'e destek verir.1561 de Şehzade Selim'in kızı İsmihan Sultan ile yaptığı evlilik önünü iyice açar.1564 de Veziriazam olarak atanır.Bosna'lı Bayo Sokoloviç Osmanlı bürokrasisinin basamaklarını birer birer tırmanarak Mehmed Paşa olarak Osmanlının en güçlü adamıdır artık.
Kanunin son seferinde Zigetvar önlerinde yanında Sokollu vardır.Padişahın rahatsız olması sebebiyle seferin tüm gidişatıyla Sokollu ilgilenir.Zigetvarın fethinden bir gün önce Sultan Süleyman vefat eder.Düşmek üzere olan kalenin fethi öncesi Sokollu padişahın ölümünü ustaca gizler.Fetihten sonra Kanuninin ağzından fetihnameleri yazdırır ve yayar.Şehzade Selim'e bir mektup yazar Kütahya'dan ayrılarak yanına gelmesini ,dedikoduları önlemek içinde padişahın kışı Budin'de geçireceği Şehzade Selim'i de yanına çağırdığını söyler.Padişah hayattaymış gibi divanı toplayan Sokollu padişahın ağzından fermanlar yayınlar ve Selim gelene kadar tam üç hafta bu durumu ustaca idare eder.
Sokollu döneminin en talihsiz olayı, İnebahtı deniz savaşında Osmanlı donanmasının birleşik haçlı donanması tarafından yok edilmesi olmuştur.Açık denizde düşmanı karşılamak yerine kıyı hattı ve kara ordusuna dayanarak savaş hattına giren Türk donanması sayıca üstün haçlı donanması tarafından günün ilk ışıklarıyla başlayıp geceye kadar süren kanlı bir savaştan sonra imha edilir.Kayıplar büyüktür 20000 den fazla levent ve piyade ölmüs 140 parçadan fazla gemi yanmış yada batırılmıştır.Serdar-ı Ekrem Pertev Paşa'nın emirlerinin aksine komuta ettiği 42 parça gemiyle düşmanı daha açıkta karşılayan Uluç Ali Reis karşılaştığı Malta grubu gemilerine karşı muzaffer olur.Serdar-ı Ekrem bu savaşta iki oğlu ile beraber şehit düşer ,düşman Serdar-ı Ekremin kesik başını grandi direğine çeker.Buna karşılık Uluç Ali Reiste esir ettiği Malta Şövalyelerinin reisinin kesik başını kendi gönderine çeker.Uluç Ali Reis kendi gemileri ve esir ettiği malta gemileriyle beraber usta manevralarla harp sahasından sıyrılarak yaklaşık 80 parça gemiyle İstanbul'a yelken açar.İstanbul'a geldiğinde artık ismi Kılıç Ali Paşadır ve Kaptan-ı Derya'dırartık Sokollu tarafından dağılmış donanmayı ayağa kaldırmakla görevlendirilitr.Avrupa tarifsiz bir zafer sarhoşluğu içindedir,yenilmez diye efsanelere konu olan Türklerin yenilebileceğinin ispatıdır artık İnebahtı.Onlara göre artık Osmanlı donanması Akdenizde asla boy gösteremiyecek şekilde yok edilmiştir.Donanmasız kalan Osmanlı için azami süratle kıyıları koruyabilecek bir donanmaya kavuşmak yegane öncelikti.Karadenizden Alanyaya kadar tüm tersaneler müthiş bir faaliyete girişir.Ancak işin zorluğu ortadadır.Donanmayı kurmakla görevli Kılıç Ali Paşa tereddütlerini Sokolluya ''Gemilerin teknesinin yapılması mümkündür.Lakin gemi lengerlerini,yelkenlerini,sair levazımatın tekmilinin gerçekleşmesi zordur.'' diye açıklar.Veziriazam Sokollu tarihe geçecek sözlerle cevap verir ; ''Paşa , Osmanlının kudret ve kuvveti ol mertebededir ki donanma lengerlerini gümüşten,resenleri (ipleri) ibrişimden,yelkenleri atlastan temin etmek ferman olunsa müyesserdir.''
Bu arada mağrur Avrupada Venedik elçisini Osmanlının niyetini anlamak ve karlı bir barış anlaşması yapmak adına İstanbula gönderir.Elçi Barbora Veziriazamın gene tarihe geçen şu cevabını duyar ; ''Sizden bir krallık almakla (Kıbrıs'ı kastediyor) bir kolunuzu kesmiş olduk.Siz İnebahtı'da sakalımızı kestiniz.Kesilmiş bir kol yerine gelmez ama traş edilen bir sakal daha gür çıkar.''
Ne büyük gayrettir ki altı ay sonra Osmanlı 200 parça gemiyle Avrupa limanlarını vurmaya başlar.Donanmanın başarıları üzerine müttefikler 1573 yılında Kıbrıs'ın fethini kabullenerek 300 bin florin savaş tazminatı ödeyerek barış anlaşması imzalarlar.
Sokollunun tarihte oynadığı bir rolde Lehistan siyaseti üzerinedir.Osmanlı siyasetinde Lehistan toprakları Avusturya ve Rusyaya karşı tampondur.Lehistan kralı II.Sigismund 1572 de varissiz ölünce Polonyada iç çekişme başlar ve Rusların sınıra asker yığması üzerine Osmanlıda harekete geçer.Osmanlı aleyhtarı birisinin Lehistan tahtına geçmesi Osmanlının Eflak,Erdel ve Boğdan üzerindeki egemenliğini tehdit edecekti.Sokollu önce Fransanında desteklediği Henry de Valois'i destekledi.Sokollunun Leh beyleri ve psikoposlara etkisi ile kral olan Henry de Valois Fransaya kral olunca başssız kalan Lehistana tekrar Osmanlı taraftarı birisini seçtirmek için Veziriazam tekrar harekete geçti.Rusya ve Avusturyanın aleyhte faaliyetlerine rağmen Erdel Voyvodası Bathory'i kral seçtirdi.Osmanlı imparatorluğu artık Polonyanın hamisiydi.
Bazı tarihçiler Peçuylu İbrahim Efendi ve Katip Çelebinin eserlerini baz alarak Sokollu Mehmet paşayı Türk dünaysının kaderini değiştirecek Don ve Volga nehirleri arasındaki kanal projesini sobete etmekle suçlarlar.Onlara göre veziriazam bu çok hayati projenin başına hiç te bu işin adamı olmayan Kasım paşayı özellikle getirerek projeyi engellemiştir.Aksini iddia eden kaynaklara göre ise kanal projesi bizzat Sokollunun kendisine aittir.Aslına bakılırsa kanal çalışması Osmanlı askerlerinin hiçte alışık olmadığı soğuk ve düşman bir coğrafyada yapılmıştır.şartların zorluğu kavrayabilmek adına kanal projesi Ruslarında gündeminde olduğu üzre ancak 1952 yılında Sovyetler tarafından gerçekleştirilebilmiştir.Rakipleri ve özelliklede Lala Mustafa Paşa'nın sıklet merkezini Akdeniz üzerine kaydırması ve Kıbrıs seferide kanal projesinin rafa kalkmasında etken olmuştur.
Sokullu Mehmet paşanın tarihçiler arasında tartışma yaratan bir icraatıda Sırp Kilisesini yeniden canlandırmasıdır.1219 yılında İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesinden ayrılarak bağımsız olan Sırp Patrikhanesini Sırbistan'ın fethini 1459 da tamamlayan Fatih Sultan Mehmed kapatır ve cemaatini Ohri'de ki Bulgar Kilisesine bağlar.1557 ye kadar devam eden bu durum Sokollunun Sırp Kilisesini İpek'te tekrar açtırıp başına da kardeşi Makarije'yi patrik atamasıyla sona erer.
II.Selim (Sarı Selim) zamanında hakkında düşmanlıklar olsada padişahın itibar etmemesi ile mevkini korur.III.Murad zamanında da imtiyazını koruması aleyhinde faaliyetleri arttırır.Lala Mustafa paşa başta olmak üzere Şemsi Ahmet Paşa ,Şeyh Şüca,Padişahın hocası Sadettin Efendi ve defterdar Üveys'in Pdişaha telkinleri sonucu Sokollunun otoritesi yavaş yavaş azalır.İlk bürokratik by-pass denilebilecek uygulamalar başlatılır.Veziriazam devre dışı bırakılarak işler padişahın yazılı emirleri ile (hatt-ı hümayun) yürütülür.Sokolluya yakın kişiler ya sürülür yada sudan bahanelerle idam edilir.Buna rağmen Veziriazam istifa etmez III.Murad'da yaşlı veziriazamın kanına girmek istemez.
Ölümünün ardından pek iddalar vardır.12 Ekim 1579 günü Veziriazam konağındaki ikindi divanına arzuhal verecekmiş gibi gelen bir dervişin hançerlemesi sonucu ağır yaralanır ve kısa bir süre sonra vefat eder.Öldüren kişinin tımarının azaltılmasından şikayet eden bir Boşnak olduğundan,öldürenin İstanbulda idam edilen şeyhi Hamza Bali'nin intikimanı almak isteyen bir Hamzavi tarikatı mensubu olduğuna kadar iddalar mevcut olup suikastın ardında yaşlı Sokolludan kurtulmak isteyen III.Murad vardır diyen tarihçilerde vardır.

4 Mart 2012 Pazar

Yıldırım Bayezid Hakkında

Babası I.Murad'ın Anadolu ve Rumeli'de coğrafi sınırlar olarak büyüttüğü ve vasallık bağlarıyla sağlamlaştırdığı devleti, merkezi bir imparatorluk haline dönüştürmek isteyen dördüncü Osmanlı Hakanıdır. Savaş meydanında tahta çıkan ve yine bir savaş neticesi tahttan inen ilk Osmanlı sultanıdır.
Tarihi kaynaklarda I.Murad'ın üç oğlunun ismi geçer.Şehzade Bayezid,Yakub Çelebi ve Savcı Bey.Kimi kaynaklarda ise İbrahim adında bir oğlu daha olduğu ve şehzade İbrahim'in Bursa da vali olduğu, babasının ölümü üzerine hükümdarlığını ilan ettiği ,Yıldırım tarafından idam ettirildiği yazar.
Kardeşlerin en küçüğü Savcı Bey babasına isyana kalkışmış ve bu başarısız isyanın sonucunda önce gözlerine mil çekilmiş sonra da idam edilmiştir.Yakub Çelebi ise I.Kosova meydan savaşından sonra bizzat Yıldırım tarafından boğdurulmuştur.
Şehzade Bayezid yerli yada yabancı kaynaklarda isminden ziyade lakabı ''Yıldırım'' adıyla anılır.Savaşlardaki cesaret ve atılganlığı meşhur olan şehzadeye bu lakabın ne zaman verildiği hakkında pek çok farklı rivayet vardır.
I.Murad Balkan hıristiyanlarının topladığı orduyu 15 Haziran 1389 da Kosova ağır bir mağlubiyete uğratırken muzaffer Osmanlı ordusunun merkez hattını bizzat sultan Murad ,sol kanadı oğlu Yakub Çelebi ve Sağ kanadı da Şehzade Bayezid idare ediyordu.Muzaffer Sultan çoşkun tezahüratlarla harp meydanını dolaşırken yanına sokulmayı başarabilen Miloş OBİLİÇ adındaki sırbın kimi kaynaklara göre hançer kimilerine göre ise kargı darbesiyle ağır yaralanır.Padişah ölüm döşeğinde yoldaşlarına seferlerde cesaretini ispat eden Bayezid'in veliahtı olduğunu vasiyet eder.Kardeşi ile beraber kaçan düşman kılıç artıklarını takip ve temizlemekle meşgul Bayezid otağa geri çağrılır ve karar kendisine bildirilir.Hükümdar olarak ilk faaliyeti hayattaki tek kalan erkek kardeşi Yakub Çelebinin idamıdır.İdam kararını bizzat Yıldırım'ın mı yoksa devlet ricalinin mi verdiği çeşitli kaynaklara göre tartışma konusudur.
Murad Hüdavendigar'ın ölüm haberi Anadoluya ulaştığında Osmanlıya bağlı beylikler durumdan istifade için harekete geçerler.Rumelideki durumu stabil hale getiren Yıldırım süratle Anadoluya geçer ve 1389 dan 1390 kadar bir yıllık süre içersinde iki ayrı sefer ile Batı Anadoluda ki Aydın, Menteşe,Saruhan,Hamid,Germiyan ve Teke beylikleri ile Bizansa bağlı Alaşehir'i Osmanlı topraklarına katar.Batı Anadoluda hakimiyet tesis edildikten sonra Yıldırım Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey'in üzerine yürür.Çarşamba suyu iki devlet arasında sınır olur ,Beyşehir Osmanlılara bırakılır.Yıldırım'ın sonraki hedefi İsfendiyar bey idaresindeki Sinop olur,Kastamonu ele geçirilir.Yıldırım'ın Kadı Burhaneddin'in egemenliğindeki Osmancık'ı alması ve Anadolu da kesin hakimiyet arayışı iki hükümdar arasındaki düşmanlığı körükledi.Kolay kolay pes etme niyetinde olmayan Kadı Burhaneddin'e bağlı kuvvetlerle Yıldırım'ın oğlu Ertuğrul Komutasındaki Osmanlı kuvvetleri 1392 yılında Çorum yakınlarında Kırkdilim kalesi önlerinde Üç gün süren kanlı bir savaşa tutuştular.Osmanlı kuvvetleri mağlubiyete uğradı ,şehzade Ertuğrul da savaş meydanında can verdi.
Anadoluda ki hakimiyet savaşına ara vermiyen Yıldırım,Karaman hükümdarı Alaeddin Ali Beyin Ankarayı istila etmesi üzerine Akçay da yapılan savaşta Karaman ordusunu mağlub eder(1397)Yakalanan Alaeddin Ali Bey idam edilir.Toroslar güneyindeki bir kaç şehir dışında tüm Karamanoğlu toprakları Osmanlı hakimiyetine girer.Bu arada Yıldırım'ın diğer büyük rakibi Kadı Burhaneddin Bey Akkoyunlu reisi Kara Yülük Osman ile yaptığı savaşta ölür.Bu sayede Yıldırım Orta Anadoluya rahatça hakim olur.
Tam da bu günlerde Memlük Sultanı Berkuk ölmüş yerine geçen oğlu Ferec ise iç karışıklıklara hakim olamamıştır.Durumdan istifade etmek isteyen Yıldırım gözünü güneydeki Dülkadir ve Memlük topraklarına diker.Kısa sürede Elbistan,Malatya,Behisni,Hısnı,Mansur,Divriği,Kaht a ve civarı Osmanlıya boyun eğer.Bu dönemde başlayan Osmanlı-Memlük rekabeti 100 yıldan fazla sürecek ve bu rekabet Timur'un Anadolu seferine davetiye çıkartacaktır.
Yıldırım Anadolu hakimiyeti için mücadele ederken Rumeli deki faaliyetlerden de hız kesmemiştir.I.Kosova savaşından sonra hükümdar olunca Sırp Kralı Lazar'ın oğlu Stefan Lazareviç ile görüşür ve Stefanın kızkardeşi Olivera ile evlenir.Kral Lazereviç öldüğü güne kadar Yıldırım'a sadık kalmıştır.bu dönemde Türk Akıncıları Balkanlarda fırtına gibi esmektedir.Yıldırım Anadoluya dönerken gazi Evrenos beyi Vodena ve Vulçitrin'i ele geçirmeye memur eder.Evrenos Gazi 1390 yılından itibaren altı yıl Arnavutluk içine akınlar düzenler.Paşa Yiğit Bey 1391 de Üsküp'ü fetheder,Firuz Bey Eflak'a girer.Bu yıllarda Macaristan'a ait olan Belgrad önlerinde ilk kez Türk sancakları görülür.Ancak Osmanlının Anadoludaki duruma beka sebebiyle daha önem vermesi Rumelide ciddi saldırılara uğramasına da sebebiyet vermiştir.
Eflak prensi Mircea kuzey Dobruca ve Silistreyi ele geçirir.Venedik Mora yarımadası ve Arnavutlukta yayılmaya çalışırken Macarlarda Eflak Tuna ve balkanlarda baskılarını arttırırlar.Bu durum Yıldırım'ın Avrupa üzerinde yoğunlaşmasını gerekli kılar.Tuna üzerinden yürüyen Macar ordusunun Bulgarlarla birleşme ihtimali üzerine Bulgaristanı artık bir Türk vilayeti yapmak üzere büyük oğlu Süleyman Çelebi komutasındaki orduyu Tırnova'ya gönderir.17 Haziran 1393 Bulgar kralı Tırnova'yı teslim eder ve tahtından indirilir.Vidin de bulunan Bulgar veliaht prensi Stratsimir Macar kralı Sigismund'un yardımını ister.Yıldırım'da karşı bir hamle ile Sigismund'a karşı taht mücadelesine girişmiş olan Ladislas'a açık destek verir.Yıldırım vasalı olan tüm Balkan prenslerini ve Bizansın temsilcilerini 1394 de Serez'de toplar.Mora Despotu Theodoros'tan Venediklilere karşı Mora'da ki bazı şehirlerin kendisine teslimini ister ancak ne Bizans imparatoru Manuel nede Mora despotu bu isteğe yanaşmaz.Bunun üzerine Yıldırım Yunanistan'a girer.1387 de fethedilen ancak daha sonra kaybedilen Selanik'i 1394 de tekrar Osmanlı topraklarına katar.Güneye doğru hızla ilerler ve Tırhala ,Solona ve İzdin şehirlerini alır.1395 de kuvvetli bir hücümla Macar topraklarını vurur.Ardından eflak prensi Mircea'yı cezalandırmak için Eflak topraklarına girer.17 mayıs 1395 de Argeş nehri kıyısında yapılan savaşta Mircea yenilir ,Yıldırım tahtı vasalı Vlad'a verir.Daha sonrada Niğboluya girer ve eski Bulgar kralı Şişman'ı idam ettirir.
Yıldırım'ın başta İstanbul kuşatması olmak üzere Avrupaya karşı izlediği cüretkar siyaset tüm Avrupada rahatsızlık uyandırıyordu.İmparator Manuel'in Hristiyan aleminden yardım çağrısı süreğen bir hal almıştı.Osmanlı önce batı Anadoluya yerleşmiş sonra da Balkanlarda hakimiyetini tesis etmişti.Güçlü Osmanlı Venedik'in gelişmesinin temeli olan ticareti adalar denizinde tehdit ediyordu.Aynı şekilde ticaret yolları tehlikeye giren diğer şehir devletleride bu ortak kaygıları paylaşmaktaydı.Macar Kralı Sigismund'da Tuna'ya dayanmış Osmanlıya karşı haçlı seferi fikrine dört elle sarıldı.Bizans imparatoru ve papalığın gayretleriyle Avrupa Hıristiyanlık ortak paydasıyla, ''Türkleri geldikleri yere geri göndermek''parolasıyla birleşiyordu.1396 da büyük Haçlı ordusu iki koldan Osmanlı hükümranlık alanları üzerine yürüdü.Macar kralı Sigismund Sırbistan üzerinden hareketle Tunayı geçer ve Vidin,Orsava dahi Rahova kaleleri düşer.Haçlı ordusu Niğbolu önlerindedir artık.Bu arada istanbul kuşatması ile meşgul olan Yıldırım durumun vehameti üzerine dönemin şartlarına göre imkansız bir sürede ve hazırlık durumunda kuvvetlerini Edirne de toplayıp Niğbolu üzerine yürüdü.iki ordunun öncü unsurlarının kısa mücadelelerinden sonra 25 Eylül 1396 da iki ordu Niğbolu kalesi önlerinde ana unsurlarıyla savaşa tutuştu.Sonuç kesin Türk zaferi.
Muzaffer Hakanın İslam alemindeki ve Anadoluda ki itibarı son derece artar ismi yücelir.Bu zaferle gelen özgüveni Yıldırım'ı Asya Cihangir'i Timur'un karşısına çıkartacaktır.
Yıldırım'ın 1391 de başlayan İstanbul kuşatması surları yıkacak güç ve çapta topların olmayışı ve Osmanlı donanmasının henüz zayıf olmasından dolayı şehrin denizden yardım almasının önlenememesi gibi sebeplerle başarısız oldu.İstanbul Fatihini bir 62 yıl daha bekleyecekti.
İmparator Manuel umudunu Avrupa Hıristiyanlarından gelecek yardıma bağlamışken Yıldırım'da bu günkü Silivri'yi alarak burayı eski imparator VII.İoannes'in idaresine verdi ve bu durumu Manuelin otoritesini kırmaya yönelik kullanmaya çalıştı.Hatta 1393 te şehir halkı ile müzakere eden Çandarlı Ali Paşa VII.İoannes'i hükümdar olarak kabul ederlerse kuşatmanın kaldırılacağı sözünü Hakan adına vermişti.1396 da Şile'nin fethi ile Asyadaki Bizans varlığı sona erdi.Sultan 1398 de Anadolu tarafında Anadoluhisarı ve Göksu kaleleri ile Avrupa yakasına Büyük ve Küçük Çekmece kalelerini yaptırarak Bizans deniz ticaretini egemenlik altına almaya çalıştı.Bu günlerde Fransız Mareşal Boucicaut komutasında Fransız,Ceneviz ve venedik gemilerinden oluşan bir filo Konstantiniyenin yardımına geliyordu.Fransız mareşalin girişimleriyle imparator Manuel rakibi VII.Ioannes ile barışır ve tahtı ona bırakarak ortak düşmana karşı daha fazla güç toplamak üzere Avrupaya yelken açar.Şehir zor durumdadır ve Osmanlı sancaklarının surlarda dalgalanması an meselesidir.Ancak tarihin bir tesadüfü Osmanlı tarihinin en büyük kasırgası doğudan Anadoluya girmektedir ; Timur.
Timur fırtınasının Anadoluya yürüyüşü İstanbulun fethini engeller.
Osmanlı ordusu Timurla 1402 Ankara savaşına giriştiği vakit osmanlı kuvvetleri 60-70 bin Timur ordusu 160 bin mevcuda sahiptir. Timur ordusunun temeli hafif ve süratli süvaridir ayrıca Anadolu ağır zırhlı sayılabilecek 30 tane filide ilk kez Ankara savaşında görür.Osmanlı ordusunun ise ana unsuru piyadedir.Osmanlı şiddetli piyade saldırısı Timur'un filleri ve süratli süvarisi önünde eriyip gitmiştir.Ancak asıl bozgun Kara Tatarların ve Anadolu beylikleri askerlerinin saf değiştirip Timur'a katılmasıyla gerçekleşir.Şehzadelerde kumanda ettikleri kanatlarla meydandan geri çekilirken Hakan çekilmeyi reddeder,yanındaki sadık üç bin çerisiyle harbe devam eder ve bilindiği gibi esir düşer.
Anadolu Timur'un işgaline uğrar.Bursa dahil işgal hareketi batıya yayılır.Bir süre Anadoluda kalan Timur beylikler dönemini canlandırmaya çalışır, 1344 de Hristiyanların eline geçmiş aşağı İzmir'i geri alıp Aydınoğullarına verir ve kendisininde gazi olduğu propagandasını yapar.Esiri Yıldırım'ı başta çok iyi karşılar ve ağırlar.Oğlu çelebi Mehmed'in başarısız babasını kaçırma girişimleri olunca Bayezid hanı metal bir kafese kapatır.Osmanlının 4. Hükümdarı Bayezid Han esaretinden kısa bir müddet sonra Akşehir'de ölür.Kimi tarihçilere göre intihar ettiği vakadır.