26 Şubat 2012 Pazar

KAHRAMAN HAMİDİYE VE RAUF ORBAY
Unutulmuş tarihimizde kahraman bir gemi ve iade-i itibarı son yıllarda teslim edilmiş kahraman bir komutan dahi onun komutası altında sekiz ay cenk eden yiğitler, öyle bir destan ki geminin adı Hamidiye destanı kaleme alan Rauf Orbay ve yiğitleri.Bu gemi Türk ün en karanlık günlerinde 1913 te dünyayı ayağa kaldırmakla kalmadı ,tek başına düşman gemilerini, limanlarını vur kaç harekatlarıyla vurdu ,büyük kayıplar verdirdi ve muzafferolarak sağ salim vatana döndü.Mekanları cennet olsun.
Hamidiye ; Yapım yılı 1903 İngiltere Ağırlık 3600 ton Uzunluk 111.8 m Genişlik14.5 m. Max Sürat 22 knot (mil) Silahları değişik çaplarda 22 ad. Top namlusu 2 ad. Satıhtan satıhatorpido kovanı Personel toplam 300 kişi Yakıt kömür .

Bu gün dünya deniz harp akademileri Hamidiye ve harekatlarını akıncı gemi konseptinin ilk örneği olarak ders programlarında gösterir aynı konseptte savaşan alman kruvazörü Emden in aksine korsanlık yapmayarak uluslararası savaş kurallarına, kuralsız bir harp yapmasına rağmen uyması hem Türkün adınıyüceltirken Rauf beyin adını da uluslararası anlamda ölümsüzleştirir.Eski teba yunanın Averoff kruvazörü egeyi haraca keserken ,balkan harbinde izzet-i nefsi zedelenmiş onuru kırılmış bir millete 14 Ocak1 913 te Çanakkale boğazından çıkıp harekatına başlayarak övünç kaynağı olmakla kalmadı inançlı azimli bir avuç Türk' ün nelere kadir olduğunuda ispat etti.

Bitti denen pençeleri sökülmüş yaralı aslan Ali Osmanın denizlerdeki narası Hamidiye 14 Ocak 1913 te İstanbuldan hareketle Mecidiye kruvazörü ve Yarhisar muhribiyle beraber Çanakkale boğazından düşman tahakkümü altındaki Egeye çıktı.Mecidiye ve Yarhisarın çanakkaleye dönüşünü mütekaip Hamidiye boğaza dönmeyerek Semadirek adasını dolaşıp Simni batısından güneye inerek Şira (Syros) adası limanını bastı.Cehennemi bir ateşle limanı ve limandaki Makedonya isimli yunan kruvazörünü topa tuttu.Limandaki depolar tahrip edildikten sonra genel güney rotasında ilerleyip tüm düşman gemilerini atlatıp Giritin güneyinden geçerek beyruta varırlar.Demir atmalarını mütakip ufuktan dörtbacalı bir duman abidesi görülür ,Rauf bey bunun ünlü Yunan kruvazörü Averoff olduğunu düşünerek demir dahi almadan zinciri kestirerek kalkar , kaderin oyunubelki aslında gelen Averoff değil ileride Türk sancağı çekecek Alman gemisi Breslau (Midilli) dur.

Hamidiye 19 Ocakta Port Said’e ,20 Ocakta Süveyş’e (Mısır )geldi.Rauf Bey buradaki gazetelerden 15 Ocakta Türk donanmasının boğazdan çıkmayı denediğini ancak Averoff gemisinin ağır ateş gücü sebebiyle bunu yapamayıp boğaza döndüğünü öğrenir.Başkentle irtibat için Kızıldenizin güneyine Cidde limanına iner buradan İstanbulla telsiz muhaberesi kurar.

6 Şubatta Port Said’e gelen Hamidiye korkunç bir fırtınaya rağmen harekatına devam eder 14 Şubatta Maltaya gelir.Tarafsız limanda 24 saat kalabilecekken Rauf Beyin usta diplomatik manevralarıyla üç gün limanda kalır ve 450 ton kömür temin eder.Oradan Hayfaya Hayfadan Beyruta Beyruttan Antalyaya düşmanın burnunun dibinden pervasızca intikal eder.

Hamidiye gittiği her Osmanlı limanında çoşkulu bir tezahüratla karşılanır.Beyrutta iken 50 ton cephane ve 10.000 altını Arnavutluktaki birliklere ulaştırmakta Hamidiyeye düşmüştür.

12 Mart 1913 günü İtalya yarımadasının güneyinde Larosisimli bir Yunan gemisini batırdıktan sonra Şinkin limanına yöneldiler vetaaruz ederek girdikleri limanda altı gemiyi batırıp birinide ağır yaralayarak savaş dışı bıraktılar.Düşman bu yalnız kurdu imha için üç kruvazörünü seferber etmişti.

Kalan kömürleriyle kötü havaya rağmen gene düşmanı atlatarak İskenderiye (Mısır) limanına vardılar.Burada Müslüman halkın çoşkun tezahüratıyla karşılandılar.Şinkin baskını tüm dünyada yankı uyandırmıştı.

Hamidiye artık efsaneydi,görünmez, yakalanamaz,batırılamaz.Oysaki gerçek durum farklıydı gemi, personelin insanüstü gayreti savaşçılığı ve vatan sevgisiyle yürüyordu.10000deniz mili yol yapan geminin ayrıntılı makine bakımlarına girmesi gerekiyordu.Yakıt olarak kullanılan kömürü ikmal edebilmekte ayrı bir konuydu.En son kızıldenizi aşıp Kamerun limanından kömür ikmali yaptıktan sonra ciddi bakım görme gerekliliği yalnız kurt Hamidiyeyi 7 ay 24 gün sonra İstanbula dönmeye zorladı.

7 Eylül 1913 günü Hamidiye Yeşilköy önlerinde gözüktüğü vakit tüm İstanbul halkı bu ümitsiz günlerde onlara eski kahramanlıkhikayelerini hatırlatan bu kahramanları bekliyordu.Tüm İstanbul o gün Hamidiyeyi selamladı , belki de Hamidiye gelecek daha kötü günlerde Türkün daha da kızgın ateşlerle imtihan edildiği günlerde ümide ve elde avuçta hiçbir şey yokken dahi onur adına varolmak adına direnmeye kilometre taşı olacaktı....... 
Unutulmuş tarihimizde kahraman bir gemi ve iade-i itibarı son yıllarda teslim edilmiş kahraman bir komutan dahi onun komutası altında sekiz ay cenk eden yiğitler, öyle bir destan ki geminin adı Hamidiye destanı kaleme alan Rauf Orbay ve yiğitleri.Bu gemi Türk ün en karanlık günlerinde 1913 te dünyayı ayağa kaldırmakla kalmadı ,tek başına düşman gemilerini, limanlarını vur kaç harekatlarıyla vurdu ,büyük kayıplar verdirdi ve muzafferolarak sağ salim vatana döndü.Mekanları cennet olsun.
Hamidiye ; Yapım yılı 1903 İngiltere Ağırlık 3600 ton Uzunluk 111.8 m Genişlik14.5 m. Max Sürat 22 knot (mil) Silahları değişik çaplarda 22 ad. Top namlusu 2 ad. Satıhtan satıhatorpido kovanı Personel toplam 300 kişi Yakıt kömür .

Bu gün dünya deniz harp akademileri Hamidiye ve harekatlarını akıncı gemi konseptinin ilk örneği olarak ders programlarında gösterir aynı konseptte savaşan alman kruvazörü Emden in aksine korsanlık yapmayarak uluslararası savaş kurallarına, kuralsız bir harp yapmasına rağmen uyması hem Türkün adınıyüceltirken Rauf beyin adını da uluslararası anlamda ölümsüzleştirir.Eski teba yunanın Averoff kruvazörü egeyi haraca keserken ,balkan harbinde izzet-i nefsi zedelenmiş onuru kırılmış bir millete 14 Ocak1 913 te Çanakkale boğazından çıkıp harekatına başlayarak övünç kaynağı olmakla kalmadı inançlı azimli bir avuç Türk' ün nelere kadir olduğunuda ispat etti.

Bitti denen pençeleri sökülmüş yaralı aslan Ali Osmanın denizlerdeki narası Hamidiye 14 Ocak 1913 te İstanbuldan hareketle Mecidiye kruvazörü ve Yarhisar muhribiyle beraber Çanakkale boğazından düşman tahakkümü altındaki Egeye çıktı.Mecidiye ve Yarhisarın çanakkaleye dönüşünü mütekaip Hamidiye boğaza dönmeyerek Semadirek adasını dolaşıp Simni batısından güneye inerek Şira (Syros) adası limanını bastı.Cehennemi bir ateşle limanı ve limandaki Makedonya isimli yunan kruvazörünü topa tuttu.Limandaki depolar tahrip edildikten sonra genel güney rotasında ilerleyip tüm düşman gemilerini atlatıp Giritin güneyinden geçerek beyruta varırlar.Demir atmalarını mütakip ufuktan dörtbacalı bir duman abidesi görülür ,Rauf bey bunun ünlü Yunan kruvazörü Averoff olduğunu düşünerek demir dahi almadan zinciri kestirerek kalkar , kaderin oyunubelki aslında gelen Averoff değil ileride Türk sancağı çekecek Alman gemisi Breslau (Midilli) dur.

Hamidiye 19 Ocakta Port Said’e ,20 Ocakta Süveyş’e (Mısır )geldi.Rauf Bey buradaki gazetelerden 15 Ocakta Türk donanmasının boğazdan çıkmayı denediğini ancak Averoff gemisinin ağır ateş gücü sebebiyle bunu yapamayıp boğaza döndüğünü öğrenir.Başkentle irtibat için Kızıldenizin güneyine Cidde limanına iner buradan İstanbulla telsiz muhaberesi kurar.

6 Şubatta Port Said’e gelen Hamidiye korkunç bir fırtınaya rağmen harekatına devam eder 14 Şubatta Maltaya gelir.Tarafsız limanda 24 saat kalabilecekken Rauf Beyin usta diplomatik manevralarıyla üç gün limanda kalır ve 450 ton kömür temin eder.Oradan Hayfaya Hayfadan Beyruta Beyruttan Antalyaya düşmanın burnunun dibinden pervasızca intikal eder.

Hamidiye gittiği her Osmanlı limanında çoşkulu bir tezahüratla karşılanır.Beyrutta iken 50 ton cephane ve 10.000 altını Arnavutluktaki birliklere ulaştırmakta Hamidiyeye düşmüştür.

12 Mart 1913 günü İtalya yarımadasının güneyinde Larosisimli bir Yunan gemisini batırdıktan sonra Şinkin limanına yöneldiler vetaaruz ederek girdikleri limanda altı gemiyi batırıp birinide ağır yaralayarak savaş dışı bıraktılar.Düşman bu yalnız kurdu imha için üç kruvazörünü seferber etmişti.

Kalan kömürleriyle kötü havaya rağmen gene düşmanı atlatarak İskenderiye (Mısır) limanına vardılar.Burada Müslüman halkın çoşkun tezahüratıyla karşılandılar.Şinkin baskını tüm dünyada yankı uyandırmıştı.

Hamidiye artık efsaneydi,görünmez, yakalanamaz,batırılamaz.Oysaki gerçek durum farklıydı gemi, personelin insanüstü gayreti savaşçılığı ve vatan sevgisiyle yürüyordu.10000deniz mili yol yapan geminin ayrıntılı makine bakımlarına girmesi gerekiyordu.Yakıt olarak kullanılan kömürü ikmal edebilmekte ayrı bir konuydu.En son kızıldenizi aşıp Kamerun limanından kömür ikmali yaptıktan sonra ciddi bakım görme gerekliliği yalnız kurt Hamidiyeyi 7 ay 24 gün sonra İstanbula dönmeye zorladı.

7 Eylül 1913 günü Hamidiye Yeşilköy önlerinde gözüktüğü vakit tüm İstanbul halkı bu ümitsiz günlerde onlara eski kahramanlıkhikayelerini hatırlatan bu kahramanları bekliyordu.Tüm İstanbul o gün Hamidiyeyi selamladı , belki de Hamidiye gelecek daha kötü günlerde Türkün daha da kızgın ateşlerle imtihan edildiği günlerde ümide ve elde avuçta hiçbir şey yokken dahi onur adına varolmak adına direnmeye kilometre taşı olacaktı....... 
 
 

Muavenetin Goliath’ıBatırışı
12 Mayıs 1915’i 13Mayıs’a bağlayan gece ,bir devrin battığı yer Çanakkale’de Türk’ün kanla yazdığı destanın çok önemli bir paragrafını da aynı kutsal metinlerde Hz Davud’un dev Golyatı yendiği metinlere atıf yapar gibi 765 tonluk küçücük gövdesiyle 12950 tonluk azametli İngiliz devi HMS Goliath’ı ebediyyen sularımıza gömen Muavenet-i Milliye gemimiz ve onun kahraman personeli yazmıştır.

25 Nisan 1915 de başlayan kanlı kara savaşları kora kor devam ederken denizler tarihinin gördüğü en güçlü armadalardan biri ,müttefik donanması siperlerimizi kana buluyordu.Sıklet merkezi Arıburnu ve Seddülbahir olan cephelerde mücadele kıyasıya sürerken özellikle boğaz girişi olan Morto koyunda bulunan iki İngiliz gemisi HMS Goliath ve HMS Cornwallis tonajları ve atış güçleriyle birliklerimize ölüm kusuyorlardı. Fransızların Kerevizdere de ele geçirdiği mevzileri geri almak için amansız taaruzlar sürerken bu gemilerin ateş gücü büyük engel teşkil etmekteydi.İmkansız gibi gözüken bu 13’er bintonluk devleri etkisizleştirme görevi Gayret-i Vataniye ile beraber Marmara da denizaltı avı yapan Yüzbaşı Ahmet Saffet Bey komutasındaki Muavenet-i Milliye gemisine verilir.

Bu gazi Türk gemisi 1909 Alman yapımı olup 1911-12 İtalya Osmanlı savaşında boğazs avunmasında,1912-13 Balkan savaşlarında Yunanistanla yapılan deniz muharebelerinde,29 Ekim 1914 te Gayret-i vataniye ile beraber Rus limanlarından Odessa’nın bombardıman edilmesi görevlerinde bulunmuştu.2 ad 75 mm 2 ad 57 mm top ve 3 ad torpido kovanıyla mücehhez gemi 74 m lik boyu 2 stim türbünü makinesi ve çift pervanesiyle max 26 deniz mili sürat kapasitesine sahipti.

10 Mayıs 1915 te Çanakkaleye gelen Muavenet-i Milliye süvarisi Ahmet Saffet Bey’e yapılacak görev izah edildiğinde muhtemelen görevi verenler dahi başarı ihtimaline inanmıyorlardı. 12 Mayısa kadar süren hazırlıklarda geminin düşmanın tespit edemiyeceği şekilde sığ sularda seyir yapabilmesi için ekstra tüm ağırlıklar gemiden atıldı , 90 kilo tahrip şarjı içeren 3 torpido kovanlara yüklenirken bir tanesi yedek güverteye alındı.Türk bataryaları Muavenetin yapacağı taaruzdan haberdar edildi ,o gece bataryalarımızın ışıldakları Muavenetin geçeceği rotayı aydınlatmayacaktı ,eğer takibe uğrarsa bataryalarımız destek verecekti.

12 Mayıs 1915 saat 19:40 da mayın hatlarını geçerek Soğanlıdere mevkiinde taaruz saati olan geceyarısını beklemeye başladılar.13 Mayıs 00:30 Muavenet-i Milliye Rumeli kıyısına yamanıp süzülmeye başladı.Tüm ışıkları sönmüş vaziyette İngiliz muhriplerinin yanından geçti manevralar yaptı hiçbirisi farketmedi.Saat 01:00da iki düşman savaş gemisi görülür hale geldi.1200 mt menzile ayarlı torpidolar isabeti garantilemek için ölümcül şekilde yaklaşmayı gerektiriyordu.Ölümüne yaklaştılar cesur adamlar.Goliath’ın nöbetçi gözcüsüde onları farketti derhal ışıldakla parola ve isim sordu ışıldakla cevap vererek oyalayıp biraz daha yaklaştılar.Goliath’ın 300m sine kadar giren Muavenet süratle taaruza kalktı ve üç torpidosunu hedefe yolladı.Baş ve vasata üç mükemmel isabetle mağrur dev 750 mürettebatından 570 inide yanına alarak battı.Geldiği gibi aynı kuğu asaletiyle süzülen Muavenet-i Milliye karanlığın içinde düşman gemilerine yakalanmadan kayboldu.Tekrar düşmana gözükmeden boğaza girebilmeleri adına boğazın iki yakasında büyük dumanlı ateşler yakıldı bataryalarımızda, boğaz bembeyaz kesif bir dumana büründü.

Muzaffer savaşçı 05:00 da Çanakkaleye vardığı vakit Türk tarafında bayram havası esiyor bu moral dalga dalga tüm siperlerimizi sarıyordu.

Muavenetin bu başarısı İngiliz harp konseyini karıştırır.17 mayıs 1915 te harekatın fikirbabası meşhur Churchill ve Amiral Fisher Goliath’ın kaybıyla beraber istifa ederler.Cephe komutanı İngiliz İan Hamilton ‘’Düşman madalyayı haketti ‘’diyerek olayı mühürler.Dönemin İngiliz basının manşeti enteresandır ‘’ Davuts allama sapanıyla taşı attı,dev goliathı başından vurdu.’’.

Tanrı yiğitlerin mekanını cennet eylesin.
 

24 Şubat 2012 Cuma

18.02.1451
Osmanlı Padişahı II.Mehmed (FatihSultan Mehmet) Han İkinci Kez Osmanlı Tahtına Çıktı
 Bir devri kapatacak ve birdevleti imparatorluk azametine kavuşturacak Fatih Sultan Mehmet Han 1432 yılının 30 Mart günü Edirne sarayında II.Murad Hanın dördüncü oğlu olarak dünyaya geldi.Annesi Türk soylu Hüma Hatundur.Sert dikbaşlı ele avuca gelmeyen bu şehzade devrin en önemli otoriteleri Molla Hüsrev ve Molla Gürani tarafından eğitilir.Haluk Şehsuvaroğlu’na göre son giydiği kaftana bakılırsa boyu 1.78 dir.
Kasapzade Mahmud ve Nişancı İbrahim lalalarıdır.Osmanlı geleneklerine göre devlet yönetimi provası için Manisaya Vali olarak gönderilir.

1444 de II.Murad’ın tahttan çekilmesiyle beraber 12 yaşında tahta çıkar.İki yıllık bir hükümdarlık döneminin ardından özellikle Çandarlı Halil Paşanın aleyhine tertipleri sonucu tahtı tekrar babasına bırakır.Genç şehzade kişiliği üzerinde derin izler bırakan bu olaydan sonra ,babasının vefat tarihi olan 1451 yılına kadar 5 yılManisa Sancakbeyliği yapar.18 Şubat 1451 de ikinci kez tahta çıktığında 19 yaşındadır ancak hırsı, çapı ve hayalleri yaşından kat be kat büyüktür.

‘’Fatih’’ Ünvanını sadece İstanbulu fethettiği için almamıştır.Otuz yıllık iktidarında girdiği her uğraşı her savaşı kazanmış Osmanlı sınırlarını ve hakimiyet alanlarını dört bir yönde genişletmiştir.

1452-1453 Rumelihisarının inşası…..1453 Bizansın yıkılışı ,İstanbulun fethi,Ayasofyanın camiye dönüştürülmesi,Moradespotluğu,Sırp krallığı,Trabzon Rum yönetimi,Ragusa devleti,Sakız ve LimnidekiCenevizlilerin vergilerle Osmanlı devletinin hükümranlığına bağlanması…..1454 Bugünkü Beyazıt meydanı ‘’Teodos Meydanı’’ yıkıntıları üzerine ‘’Eski Sarayın ‘’inşası, Sırbistan seferi ,Sırp kralı Yorgi Bronkoviç’in macar kralına sığınarakbarış istemesi Sırbistandan alınan vergilerin üç katına çıkarılması…..1456 EnezCeneviz kolonisi topraklarıyla Ege deki Semadirek ve Taşoz adalarının fethi.Sakızadası ve Boğdan Voyvodalığının Osmanlıya bağlanması…..1458 Mora seferi,Morayarımadasının (Güney Yunanistan) fethi….1459 Eyub Camii ve türbesinin inşası….1460 Eflak Voyvodası Vlad’a (Kazıklı Voyvoda)karşı sefer,Eflakın mutlak fethi….1461 Amasranın Cenevizlilerden alınması,Arnavutlukta isyan eden İskender bey(Alexander) ile ateşkes yapılması……1462 Trabzon Rum imparatorluğunun fethedilmesi, Midilli adasının fethi ,Candaroğulları beyliğinin Osmanlıya iltihakı……1471 Fatih Camii ve külliyesinin açılması,Alanya topraklarınınOsmanlıya katılması……1472 İstanbulda Çinili köşkün inşası,Silifkenin Osmanlıya iltihakı…..1473 Akkoyunlu hükümdarı Uzun hasan’a karşı Otlukbeli zaferi….1474 Kırımın Osmanlıya tabi olması….1475 Boğdan seferinin zaferle sonuçlanması….1476Belgradın kuşatılması….1477 Arnavutlukta Kroyanın fethi…..1478 Darphanede ilk altın paranın basılması,Venediklilerle barış yapılması…..1479 Gürcistan seferi……1480 Hersek’in Osmanlı topraklarına katılması.Gedik Ahmet Paşanın İtalya seferiyleOtrantoya çıkışı,Rodos kuşatması…..

1481 ; 2 imparatorluk ,14 devlet ,200 şehir fethetmiş ,yedinci Osmanlı Hükümdarı II.Mehmed , 3 Mayıs günü saltanatının 30.yılında 52 yaşında vefat etti.
 
Enver Paşa ve Kılıçla Ölüme Gidiş
Belki yakın dönem Türk ve Osmanlı tarihinin en fazla tartışılan figürüdür diye bir tanımlama yanlış olmaz herhalde,Enver paşa için.Aslına baktığınızda İttihat ve Terakki Cemiyetinin merkez üyesi olmak dışında 1913 e kadar aktif siyasetle çok da katılmamıştır.
Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle 1902 den 1908 II.Meşrutiyete kadar cemiyet içinde gizli faaliyetlerle ilgilidir Enver Bey.Okulundan ikincilikle mezun olan ,içe dönük yapısıyla tanınan bu subay Balkanlarda komitacı ve eşkıya kovalar.Bu sıcak çatışma ortamının içinde çeteci kovalaması ilerdeki kişiliği üzerinde de çetin bir ruh hali olarak iz bırakır.Ölüm anında kılıcıyla mermiler üzerine yürürken aynı ‘’komitacı’’Enver Beydir o.
Haziran 1908 de birliğiyle beraber özgürlükleri getirmek adına dağa çıkar.II.Abdülhamid’le olan mücadeleleri burada başlar.Üzerine yollanan merkezi kuvvetleri her seferinde geri püskürtür.Cemiyetin Rumeli Müfettişidir artık.Saray 23 Temmuz 1908 de II.Meşrutiyeti ilan ettiğinde Enver Beyin ünü kendisini de aşacak şekilde ‘’Hürriyet Kahramanı’’ sıfatıyla tüm ülkeyi sarar.Resimleri gazete sayfalarında ,kartpostallardadır artık.
1909 yılı başında Berlin’e askeri ataşe olarak atanması ilerideki fikir yapısı için bir dönüm noktasıdır.Hürriyet Kahramanı olarak ünü Avrupaya da yayılmıştır.Avrupada da Türk Garibaldisi lakabıyla ilginin merkezinde olmuştur.Almanlar onunla özellikle ilgiliydiler ,kolonyal Alman dış siyaseti için olmazsa olmaz biridir Enver Bey.Enver’i yanlarına çekebilmek için her yola başvurmuştur Almanlar.Hatta bunların için kadın kullanmayı bile denerler.Ancak Enver beyin o işlerle alakası yoktur,çünkü 13 yaşında ki bir sultanla nişanlıdır ve ‘’Halife Damadı’’ ünvanına sahiptir.Ancak nihayetinde Almanlar ona E.Jaeckh adında bir Oryantalist vasıtasıyla ulaşmayı başarırlar.E.Jaeckh’in Enver Paşa’nın Türk-İslam hakimiyet düşüncelerinin olgunlaşmasında önemli payı olduğunu yazar tarihçiler.Enver Paşa’nın en yakınlarıyla bile paylaşmadığı fikirleri mektuplar kanalıyla bu çevreyle paylaşması tarihçileri doğrular niteliktedir.
23 Ocak 1913 te arkadaşlarıyla beraber Bab-ı Ali Baskınını gerçekleştirirler.Harbiye nazırı öldürülür,Sadrazam Kamil Paşa silah zoruyla istifa ettirilir ,Mahmut Şevket paşa Sadaret makamına oturtulur.22 temmuz 1913 te başarılı bir harekatla Edirnenin Bulgar işgalinden kurtarılmasını sağlaması ününü büsbütün perçinler.
Mahmut Şevket Paşanın muhalefet tarafından öldürülmesiyle İttihat ve Terakki içinde en çok sözü geçen kişidir artık.Rütbesi Mirliva’lığa (Tuğgeneral) yükseltilmiş olan Enver Paşa Ocak 1914 de Harbiye nazırı ve Genelkurmay başkanlığına getirilir.Ülkenin İttihat ve Terakki nin askeri kanadınca yönetilme sürecinde tek yetkili odur artık.
İngiliz ve Fransız dış politikaları ihtilal hareketlerinin kendi kolonilerine sıçrayacağı endişesi ve Osmanlı ekonomisi üzerindeki sömürü çıkarları yüzünden ittihat ve terakki ye karşı düşmancadır denebilir.Ülkenin Almanya ya doğru itilmesinde etkendir bu dışlama politikası.Savaşa giriş bahsinde uzunca konuşulduğu üzere Osmanlının savaşa girmesi kaçınılmazdı ancak tarihçiler bu noktada Enver paşayı savaşa girişteki zamanlama ile ve savaş kararı çıkarken sadece birkaç kişinin haberdarlığı ile gizli hareket etmek konusunda eleştirirler.
Savaşın genel değelendirmesine baktığınızda Çanakkale ve Kut-ül Amara zaferlerine ve Teşkilat- Mahsusanın çabalarına rağmen Kafkas ve Kanal seferlerinin başarısızlığı ön plana çıkar.İlan edilen cihad ile dünya Müslümanlarının sadece %5 i ilgilenmiş hatta Arap ihtilali Hicaz da başlamış ve Enver Paşanın çok güvendiği argüman İslam dayanışması boşa çıkmıştır.Tamamen çöken Ekonomi ile beraber 1918 de Suriye-Filistin cephesi çöker ,müttefiklerimizinde birer birer savaş dışı kalıp masaya oturmaları ‘’Şerefli Sulh’’ beklentisi içinde olan Osmanlıyı ümid edilenin aksine Mondoros da masaya oturtur.
Enver paşa II.Abdülhamid’in denge ve ihtiyat politikaları yerine örgütlü atak ve başkaldırıcı politikaları benimsedi.Gençleştirilen ordu kadrolarının Teşkilat-ı mahsusa kadrolarının Kurtuluş savaşına katkıları inkar edilemez.Örgütlü ve bilinçli davranılırsa en güçlü düşmana karşı dahi direnilebileceği tezi doğrudur Enver Paşanın.Ancak Toplum ve ülkenin içinde bulunduğu reel durumları dikkate almayıp kapasitenin çok üstünde hedeflere yönelmesi ,asıl amaçlarını tam anlayamadığı yabancı bir güce aşırı güvenmesi Enver paşanın hayallerine darbe vuran faktörlerdir.
Savaş sonunda İttihatçı önderlerden ayrılıp-Cemal ve Talat Paşalar-Türk İslam devrimi düşüncesini tek başına gerçekleştirmek için Almanya da ve Rusya da temaslarda bulundu.Anadolu da başlayan Kurtuluş hareketi ile de ilgileniyordu Enver Paşa ancak I.Dünya savaşının kayıpları o kadar büyüktü ki en yandaş ittihatçılar bile bu sıfatı kullanmamaya özen gösteriyorlardı.Nitekim Sivas kongresinde katılan üyeler İttihatçılık ve Fırkacılık yapmayacakları üzerine yemin etmişlerdir.Sakarya zaferi Enver Paşanın Anadolu hayalinin sonu olur,Bolşeviklerde sadece Ankara hükümeti ile işbirliği içine girmek isterler.Enver Paşanın da Bolşeviklerle zoraki birlikteliği biter.
Enver Paşa 1922 Ekiminin başında yanında sadece iki kişi olduğu halde Buhara ya gelir.Hedefler değişmiştir artık Enver Paşa için İngiliz emperyalizmine karşı İslam ayaklanması yerine Bolşeviklerle mücadele düşüncesi ağırlık kazanır.On ay boyunca eşine yazdığı mektuplardan başta ümit ve hayallerinin zaman geçtikçe ümitsizliğe ve hayal kırıklığına dönüştüğü görülmektedir.
Enver Paşanın buradaki faaliyetlerinde Orta Asya dinamiklerini çok iyi analiz edemediğini yazar tarihçiler.Enver Paşa, Zeki Velidi Togan gibi uzmanların Orta Asya Türkleri arasında 1920 lerde ki asıl mücadelenin Cedideciler (yenilikçiler) ve gelenekçiler arasında yaşandığı gibi uyarılarına kulak vermez.Çarlık devrilmesine rağmen hala yüksek olan Rus etkisini de çok dikkate aldığı söylenemez.Bölge ileri gelenlerininde Enver Paşaya daha önce Bolşeviklerle bir süre kurduğu ilişki yüzünden güvenleri tam değildir,ayrıca lojistik silah ve ihtilal için gereken maddi destekten yoksundur.
Yanlarına geldiği Lakeyler onu misafir değil adeta hapis ederler ,silahlarını bile taşımaktan aciz ederler.Çektiği ıstırap mektuplarından anlaşılmaktadır.Üç ay süren bir tutsaklıktan sonra serbest kaldılar ancak bir avuçtular 25-30 kişi kadar.Afganistandan gelen haberler ümidlerini iyice kırar Afganlılar İngilizlere karşı eylemden vazgeçmiştir,artık oradan bir yardım alamayacağı gibi oraya çekilmeside yersizdir.Bu arada Bolşevikler çemberi iyice daraltmıştır çevresindeki.
4 Ağustos 1922 günü Pamir dağlarının eteğinde, Abiderya köyünün halkıyla birlikte Cuma
namazını kıldılar. Düşmanın buraları çevirdiği bilinmekte ama hareketin onlardan gelmesi beklenmekteydi.Nitekim bir süre sonra Rus mitralyözleri köyü taramaya başladılar.Enver, dördü-beşi Anadolu Türk'ü, peşine düşen 25 kadar atlıyla mitralyöz yuvasını basmaya kalkar. Kurşunlara karşı,at üstünde yalın kılıç, bağırarak saldırırlar. Modern savaşın ne olduğunu çok iyi bilen bir başkumandanın bu davranışı, ancak gönüllü olarak şehitliği aramak biçiminde yorumlanabilir.
Açıkçası, bu bir intihar saldırışıdır.Bir kısım Rus ölür; ama hepsi de kurşunlara hedef olurlar.Enver Paşa'nm cesedinde yedi kurşun bulunmuştur. Atı 'Derviş' bile, vuruşmada ölür.
Buharalıların onu tamamen yalnız bıraktıklarını söylemek de yanlış olur. Doğu Buhara Beyleri'nin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi Balcevan Beyi 'Devletmend' baskını öğrenince yardıma koşar ama geç kalmıştır. Atını Enver ve arkadaşlarının peşinden sürer ve o da kurşunların kurbanı olur.Ruslar Enver'in üzerindeki belge ve eşyaları alır, cesedi bırakıp giderler. Bütün şehitler iki gün boyunca açıkta kaldıktan sonra bir imam onları tanır, köylülere haber verir. Hepsini Abiderya köyünde bir pınarın başındaki Ceviz ağacının altına gömerler.İntiharcı bir atılım ile Enver'in kendini şehit ettirmesi, karakterinin doğal bir sonucudur.Öyle yüksek bir yerde bulunmuş,iddialı tezler ileri sürmüş ve dünyayı birbirine katan eylemler yapmıştı ki artık bir daha aynı düzeye ulaşamayacağını kesin olarak anlayınca, başka seçeneği kalmadığına karar vermiş olmalıdır.
"Şehidi Muhterem Enver Paşa Hazretleri Pek mukaddes ve âli bir maksat peşinde Buhara-yı Şerifin 'Belh-i Cevan' vilayetinin 'Çegan' nam mahalde Miladi 4 Ağustos 1922 ve Rumi 21 Temmuz 1338 ve Kameri 11 Zilhicce 1340 senelerinin kurban bayramlarının ikinci Cuma günü öğle vaktine karip bir zamanlar hun-u pakini (temiz kanını) mahalli mazkur toprakları üstüne akıta akıta kahramanane ve merdane bir surette rütbe-i şehadete nail olmuştur." Belgenin altında, bir mühür ve imza var: "Turan İhtilal Ordusu Türkistan Cephesi Kumandanı ve Emir-i Leşkir-i İslam-ı Buhara Enver Paşa'nın Naibi Miralay Ali Rıza.’’
Doğu Cephesi -2
İngilizlerin Irak ve Filistinde gösterdikleri başarılara rağmen genel durumun Ruslar açısından iyiye gitmemesi Rus tarafında ümitsizliği arttırırken Lenin önderliğindeki Bolşevikler 1917 yılında Kerenski hükümetini devirirler.7 Aralık 1917 de Rusya Almanya ile ateşkes imzalarken 16 Aralık 1917 de de Erzincanda Türklerle bir ateşkes imzalıyordu.
Ancak yıllarca Rus himayesinde bu topraklara zulmetmiş ,Ruslar tarafından eğitilmiş ve donatılmış Ermeni alaylarının ve çetelerinin bu ateşkesi kabul etmeye niyetleri yoktu.Vanda toplanıp organize olan 5 ermeni taburunun insanlık dışı vahşeti üzerine İstanbul ateşkesi bozar ve 3. ve 2. Osmanlı ordularına genel ilerleme emri verilir.Erzincana ilerleyen Kelkit’e giren Türk ordusunun genel yürüyüşü karşısında Bolşevikler barış istediler ve 3 Mart 1918 de Brest-Litovsk barış anlaşması imzalandı.
Bu süreçten sonra Rus kuvvetleriyle çatışma olmamış bundan sonra Türk ordularının karşısına çıkanlar Ermeni kuvvetleri olmuştur.Bu kılıç artıkları da yer yer direniş göstererek Erzurum-Van istikametinde ordularımız önünden kaçıyorlardı.13 Şubat 1918 de Erzincan 19 Şubat ta Bayburt Türk ordusuna kavuştu.22 Şubatta Erzincandan kaçmaya çalışan Ermeni milis alayları Sansa boğazında çembere alınarak yaptıkları zulümlerin bedelini ödediler.24 Şubat 12 Mart 1918 arası Trabzon ,Erzurum küçük çaplı direnişlerden sonra alındı.3 Nisanda Ardahan 8 Nisan da Van Ermeni komitacılardan temizlendi.14 Nisanda Batum 25 Nisanda Kars kurtarıldı.Ermeni güçlerinin ateşkes önerisi reddedilerek Tiflis ve Erivan yönünde harekata devam edildi.15 mayısta Gümrü yü Yakup şevki paşa gurubu ele geçirdi.
Bu noktada bahsedilmesi gereken ve Bakü’de ki Türk bayraklarının neden inmemesi konusunda anlatılması gereken bir öykü var.15.Türk Piyade Tümeni.
15.Türk Piyade Tümeninin savaştığı cephe ve coğrafyaya bakarsak sadece hayal edilebilecek bir manzara ortaya çıkar.Bu gazi birlik önce Çanakkalede sonra Romanyada sonrada Kafkasyada Türk Bayrağına şan vermiştir.
Rusyada 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra aynı yıl Azerbaycan Gürcistan ve Ermenistan bir araya gelerek Mavera-yı Kafkas hükümetini kurduklarını açıklarlar.18 Mart 1918 de stephan şaumyan önderliğindeki Ermeniler Azeri yönetimini devirerek Bakü’yü istila ile dört gün içinde 12000 Türk’ü katlederlerler.Ayrıca Bolşevik destekli Ermeni birliklerinin 30 mart 8 Nisan 1918 arası yaptıkları katliamın bilançosu 20000 Türk’tür.12 Mayıs 1918 kuzey Kafkasya hükümeti nazarında Azeriler yardım Osmanlıya müracat ederler.Yaralı pençeleri sökülmüş aslan genede kükremekten geri kalmaz.O artık kurtuluşunu Avrupalının inisiyatifinde değil yeşerdiği topraklarda görmektedir.Belki de aranan fırsat budur düşüncesi hakimdir.
Nuri Paşa halkın sevgi gösterileri içinde Gence ye gelerek karargahını kurar.Bu arada Ermenistan ,Gürcistan ve Azerbaycan ayrı ayrı bağımsızlıklarını ilan eder.Yakup şevki paşa ilerleyerek Karakiliseyi ele geçirir.28 haziran 1918 de Bolşevik-Ermeni kuvvetleri ile Salyan muharebeleri başladı.6 temmuzda Aksu şehri ermeni işgalinden kurtarılır.10 Temmuzda 5 gün 5 gece süren kanlı savaştan sonra Kürdemir şehri Ermeni ve Bolşevik Rus işaglinden kurtarılır.19 Temmuzda kanlı muharebelerden sonra Nahçıvan Ermenilerden temizlenir.20 temmuzda Şamahı şehrine Türk sancakları çekilir.30 Temmuz Kobi şehri Ermenilerden temizlenir.3 ağustos Kuba ele geçirilir.Türk subaylarının teşkil ettiği Dağıstan Alayları 4 Ağustosta Vladikafkas’ı ele geçirir.5 Ağustos Baküye yapılan I.Türk taaruzu başarısız olur.Kuzey gurubu 21 Ağustosta Marazı şehrine Türk sancağını asar.14 Eylülde II.Bakü taaruzu başladı 2 gün 2 gece devam eden sert çarpışmalardan sonra Bakü kurtarıldı.25 Eylül 1918 Türk birlikleri Karabağ’a girdi.6 Ekim Karabağdaki Derbent şehri Türk taaruzuna dayanamıyarak düştü.27 Ekim de Timurhanşura düştü,
Zaferler peşi sıra gelirken Türk kılıcı Kafkaslarda kanla destan yazmaya devam ederken Ekim 1918 de müttefiklerimiz savaştan çekilir ve 30 ekim 1918 Mondros mütarekesi imzalanır.Ancak Türk birlikleri mütarekeye rağmen 8 Kasım 1918 e kadar uğraşa devam ederler.O kısacık sürede Dağıstan düşmandan temizlenir.Son zafer olarak Petrovsk kentinde Türk sancağı dalgalanır.
16 Kasım 1918 de mütareke gereği Türk birlikleri kafkasyayı tahliyeye başlar,çok kısa bir zaman sonra Bakü İngilizler tarafından işgal edilir.
Doğu Cephesi
Birinci Dünya savaşı boyunca Osmanlı 4 cephe açmıştı.Çanakkale,Suriye,Irak ve Doğu Cephesi.
Bunlardan ilk üçü gelişim süreçleri itibariyle dar yada sıkışmış cephe haline dönüşür.Yani Çanakkale muharebeleri Gelibolu yarımadasına,Suriye cephesi Akdenizden Şeria nehrinin doğusuna ,Irak cephesi ise Dicle nehrinin iki tarafına sıkışırken Doğu Cephesi harekatları Karadenizden Hamedan’a (Batı İran) kadar olan yaklaşık 1000 km. lik bir hatta, karşılıklı olarak 16 kolordunun 10 süvari tümeninin birbirlerine karşı yerine göre siper,yerine göre saldırı,yerine göre kale ,yerine göre yarma savaşları yaptığı bir mücadele olmuştur.
Bu yönüyle Osmanlının savaştığı diğer cephelerden farklıdır.Ancak popüler bir yaklaşımla Doğu Cephesi uğraşları bildik anlamda savaşın sadece bir bölümünü oluşturan Sarıkamış harekatına yada harekatın doğruluğu yanlışlığı Enver Paşanın hatalı hatasız oluşu üzerine tartışmalara indirgendiğinden bu cephede yapılan diğer fedakarlıklar kahramanlıklar destanlar hak ettiği ilgiyi bulamamıştır.Ayrıca bu cephede Türk tarafının çetin doğa ve lojistik imkansızlıklara rağmen cesaretle sağladığı savaş alanlarındaki zaferlerin taçlandırılmak yerine gölgede kalmasına sebebiyet veriyor ki bu çok üzücü.
Doğu Cephesinde Türklerin genel anlamda I.Dünya savaşının sonuçlarını nasıl etkilediklerini irdelemek bu cephede ve diğer cephelerde yapılan fedakar işlerin ne derece önemli olduğu açıklayacaktır.
Rusların savaş öncesi planları direnemiyecek yada aktif olmayacak bir Türkiye üzerine kurgulanmıştır.Türkiye tarafsız kalırsa Ruslar tüm güçlerini Almanya üzerinde yoğunlaştıracaklar zaferden sonra sıra ebedi emelleri Anadoluya gelecekti.Diğer Rus taktik planı ise Rusyanın sadece Türkiye ile savaşması üzerine idi.Türklerin Almanya yanında harbe girmesi ise bu taktik planların tümünün rafa kalkması demekti.Savaş boyunca Ruslar sürekli kayıpları kapatmak suretiyle Kafkasya ve Doğu Anadoluya 1,5 milyon asker sürdüler.Avrupa cephelerinden çekilen bu askerler Alman çıkarları için uygundu.
Mareşal Fevzi Çakmak’ın bu konuda çok ilginç tespitleri vardır.Fevzi Çakmak’a göre Alman general Erich Von Falkenhayn ,batıda sert savunma yapmak yerine Rusların Kafkasya zafiyetinden yararlanıp asıl kuvvetleriyle Rusları kesin yenilgiye uğratmaya çalışsa,balkanlarda Sırbistan üzerine yürümek gibi gereksiz işlere girmese,Kafkasyada 1,5 milyon Rus’u ,Irak Suriye ve Çanakkalede 1,5 milyon müttefik askerini oyalıyan uğraştıran hırpalayan Türk kuvvetleri sayesinde ,Romanya ve İtalya tarafsız kalabilecek,Amerika henüz savaşa dahil olmadan Fransa ve İngiltereye karşı bir Alman-Türk-Avusturya zaferi gündeme gelebilecekti.
Türkler hangi açıdan bakılırsa bakılsın savaşın gidişatını sonuçlarını-ki bu savaş Türkler için yenilgi advedilsede-etkileyen en önemli faktör olmuşlardır.
Bahsi geçen ana cepheler hariç Cezayir.Tunus,Trablusgarb ve Aden de,Avrupada ise Makedonya ,Galiçya ve Romanya da toplam 6 milyon müttefik askeri Türk ordularıyla uğraşmak zorunda kalmıştır.Büyük Rus insan kaynağına rağman Türk direnci savaşın iki yıl daha uzamasına neden olur.
Fransız harp tarihçisi Larcher ‘’I.Dünya savaşında Türk harbi’’ adlı eserinde Almanların Avrupada Rus ve İngilizler karşısında cephelerde tutunabilmesinin yegane sebebi Türklerdir der.Ayrıca Türkler yüzünden Rusyada ihtilalin hız kazandığını ,savaşın uzak cephelere yayılmasıyla beraber iki yıl daha uzadığını yazar.
Türklerin kanlarıyla savaşı iki yıl daha uzatması her iki tarafta iyice hırpalandığı için Avrupalı müttefiklerde Almanyayı ezmek yerine barış yapma isteğini doğurur.Bu şekilde Alman toprakları bizim gibi büyük bir işgal acısı görmeden savaşa son verildi.Oysa Almanyanın müttefikler tarafından ezildikten sonra paylaşım ve bölünme haritası masa üzerindeydi.Almanya I.Dünya savaşı sonunda bizim kadar ağır bir işgal acısı yaşamadıysa dökülen her bir Türk kanı için her bir Almanın müteşekkir olması gerekir.Ancak barışa giden yolda müttefiklerimizin ihanetleri ayrı birer tartışma ve yazım konusudur.
2 Ağustos 1914 teki seferberlik emrine göre Türk Doğu ordusu 3.Ordu ,alanı 6 bölgeye ayırarak ,Rus ilerlemesi halinde özellikle Erzurum da kuvvetli savunma yaparak ,Ardahan ve Batum üzerinden taaruz maksatlı yığınağa başlar.Aynı anda Rus ordusu da yeni birliklerle bölgeyi takviye eder.Rusların en büyük korkusu Kafkasyada bir Türk-İslam ihtilalidir.Bu konuda en sert tedbirleri uygulamaktan çekinmezler.
29 Ekim 1914 de ki meşhur Karadeniz limanları baskınından sonra Ruslar 1 Kasım 1914 de genel taaruza başlar.Köprüköy Muharebeleri (6-13 Kasım 1914) ve Azap Muharebeleri (14-18 kasım 1914) ilk mücadelelerdir.Bu muharebelerde M.F. Çakmak’a göre Ordu komutanı İzzet Paşa ile Enver Paşa arasında ki fikir ve taktik ayrımlara rağmen hareket serbestiyesi verilen birliklerin üstün gayretli taaruzları sayesinde bu muharebeler kazanılır.18-21 kasım 1914 arası Artvin batısındaki Rus karakolları yüzlerce esir ile birlikte ele geçirilirken Artvin ve Borçka Türklerin eline geçer.19 Kasım 1914 Tutak Muharebesi ki Ruslar ezici bir çoğunlukla saldırırlar.Ancak Türk ihtiyat süvari birliği yetişir.Abdülmecid Bey 300 süvarisiyle düşman üzerine cesaret ve akıl sınırlarını zorlayan bir saldırıya başlar.Rus topçusunun süvarimiz üzerine ateşini desteğe gelen Türk topçusunun ateşi zanneden mevzideki alaylar genel hücüma kalkar.Oysa meydanda tek Türk top bataryası dahi yoktur.Rus süvarisi ve piyadesi sayıca ezici çoğunluğa sahip olmasına rağmen bir anda bozgun havasına girer,delice Türk taaruzu Rus birliklerini böler,binlerce ölü ve mühimmatı geride bırakan Rus kuvveti çekilir.Panik halinde Ağrı ovasına kaçan 1.Kazak Tümenini 261.Türk Alayı kıstırır.Çatışmalar çok çetin çok kanlı olur.İşte unutulan yada Sarıkamış tartışmalarının gölgesinde kalan Türk zaferlerine küçücük örnekler.
Sarıkamış Harekatına kadar çok geniş bir sahada Azerbaycan-Van ve Revandiz-Tebriz hatlarında geldilerle gittilerle zaferle mağlubiyetle kanla dolu çatışma ve harekatlar sürer.
Sarıkamış harekatı hep Allahuekber dağındaki kayıplarımız ile özdeşleştirilse de doğu cephesindeki eş güdümlü büyük bir hamlenin sadece bir ayağıdır.Bu arada Harekatta olan ordumuza yiyecek ,erzak ,kışlık melbusat getiren üç gemimiz İstanbuldan Trabzona giderken 7 Kasım 1914 de batırıldığını hatırlatmakta yarar var.Tonlarca malzeme yüklü gemiler eş güdüm ve eskortla Trabzona ulaşabilse harekatın kaderini ne derece etkilerdi uzun bir tartışma konusu.Bu gün bacak kadar çocuklar bin kusur yolcunun öldüğü Titanic in ismini ezbere biliyor ancak 3000 i aşkın vatan evladının şehid olduğu nakliye gemileri Bezm-i Alem,Bezm-i Ahmer ve Mithat Paşa gemilerinin adlarını bilen duyan anan var mı acaba.Soğuk karanlık denizlerde kaybolan o 3000 vatan evladının da ruhu şad olsun.
Sarıkamış harekatının askeri yönü askeri tarihçilere kalsın isterim.Taktiksel anlamda yargılamalar şöyle olsaydı böyle yapılsaydı tarzı değerlendirmeler bizi aşan şeyler.Ancak zayiat sayısının yüksekliği bir zaferi yüceltmediği gibi zayiatın azlığıda anlamını daraltmaz.Örnek vermek gerekirse Kurtuluş savaşının anlamı ve sonuçları şehid ve yaralı sayılarına bakılarak başka bir savaşla kıyaslanabilir mi?
M.F. Çakmak Sarıkamış harekatını çok güzel özetliyor.’’Cengiz Hanın bir sözü vardır.Yesuntay gibi ender özelliklere sahip bir komutan yoktur.En uzun yürüyüşlerde yorgunluk açlık susuzluk duymaz ancak askerlerini de kendi gibi zanneder.Komuta ettiği kişilerin açlık susuzluk ihtiyaçlarını anlayamaz.İşte iki genç komutanımız herkesi kendileri gibi görerek kuvveti boşa harcadılar.13 ve 16 Aralıkta ki Rus panik ve bozgunundan istifade etmeyerek yenilgiye zemin hazırladılar.’’
Maslofski ; ‘’Soğuktan donan Türkler son kurşunlarını atmışlardı.Kazanmalarına ramak vardı .Bu planın başarısı halinde faydaları tartşılmazdı.Türklerin sabır ve cesaretini Almanlar hiç anlayamadılar.’’
İngiliz General Townshend ‘’Türk askerinin cesareti muhakkak.Yarı aç ve çıplak Türk ordusu öyle bir kararlılık gösterdiki az kalsın başarıyorlardı.’’
Guze ‘’ Bu harekat başarılabilseydi Azerbaycan ayaklanması,Bakü petrol kuyularının elde edilmesi mümkün olurdu’’
Sarıkamışa katılan Türk asker mevcudu 112.000 kişidir.Erzurumdan gelen 6000 kişilik destek taburlarıyla toplam 118.000 mevcut harekata katılmıştır.Rusların kuvvetide bu civardır.Ruslar çoğunluğu yaralı ve hasta olmak üzere 7000 civarı esir almışlardır.Rus ordu kayıtlarında üç ayrı kaynak karşılaştırıldığında Rusların 23000 civarı Türk cenazesini toprağa verdiği öğreniliyor.Özellikle 11.kolordunun Türk tarafında kalan donarak kayıplarıda buna eklenirse 33 bin şehid ve 7000 esir toplam 40000 kayıp verilmiştir.Rus kayıtlarıda Rus kayıplarının 30 bin civarında olduğunu yazar.Uzun yıllardır telaffuz edilen 90 bin rakamı Fransız Larcherin tahmini rakamıdır.Larcher Türk 150.000 diye veriyor.90 bin şehid ve 12000 sağ dönen diye yazıyor.Bu durumda Rusların 40 ila 50 bin esir alması gerekirki durum hiçbir kaynakça doğrulanmaz.Rakamın yüksek telaffuz edilmesinin sebeblerinden biri de sağ dönen ancak firari durumunda olanlar yada hareket serbestisi olduğu için çetelere katılanların tam sağlıklı kayıtları olmadığı içindir.Ancak şartların ağırlığı hastanelerin ihtiyacı karşılamaması tıka basa dolu olmasıyle beraber tifo tifüs dizanteri ve benzeri hastalıklardan ölenler yada çekilme esnasında doğa şartlarına yenik düşenlerde dahil Türk kaybı kaynaklarca 60000 olarak değerlendirilir.
Bu galibiyetten cesaret alan Ruslar Odessa da toplanmakta olan 7.Orduya kuvvet kaydırarak tekrar İstanbulu işgal hevesine kapıldılar.Yavuzun yaralı olmasından cesaretle Rus donanması boğaz yaklaşma sularını bombalar.İkinci kez geldiklerinde onarılan Yavuz ve donanma Rus donanmasını geri püskürtür.
1915 yılı baharında Ermenilerle birleşerek güçlenen Rus birliklerinin taarruzu başarılı oldu. Ruslar, Van ve Malazgirt'i aldılar 22 Temmuzda başlayan karşı taarruzla Van ve Malazgirt 25/26 Temmuz 1915'te kurtarıldı. 1916 yılında Grandük Nikolas, Rus kuvvetlerinin başkomutanı olunca, Ruslar Kafkasya'daki kuvvetlerini artırarak taarruza geçtiler. 16 Şubat 1916'da Erzurum düştü. Trabzon'a da bir kolorduyla ilerlediler. 3. Ordu, Kemah-Refahiye-Tirebolu hattına çekildi. Mart 1916'da Bitlis, Muş, Van, Hakkari de Ruslar tarafından işgal edildi. Hükümet, Çanakkale Bölgesinde bulunan 2. Ordu'yu Kazım Karabekir komutanlığında doğu cephesine kaydırdı. 10 Mart 1916'da atama emrini alan Mustafa Kemal, Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16. Kolordu'nun komutanı olarak, 15 Mart 1916'da Doğu Cephesinde göreve başladı. 7/8 ağustos 1916'da Muş ve Bitlis Ruslardan kurtarıldı. Yıl sonuna kadar Ruslarla savaşa devam edildi. 1917 yılında Rusya'da iç karışıklıklar başladı. Ekim 1917'de Bolşevikler devrimle yönetime el koydu. Yıl boyunca Rus birlikleri işgal ettikleri topraklardan çekildiler. 18 Aralık 1917'de Ruslarla Erzincan Mütarekesi yapıldı. Mütarekeden sonra Rus kuvvetleri Doğu Anadolu'yu tamamen terk etti. 1917 kışı, hem Türkler hem de Ruslar için güç şartlarda geçti. Soğuk ve hastalıklar sebebiyle iki tarafta ağır kayıplar verdi. Daha sonra 3 Mart 1918'de Brest Litovsk anlaşamsı yapılarak Kars, Ardahan ve Batum'un Osmanlı İmparatorluğu'na bırakılması saptandı. Rus birliklerinin geri çekilmesi üzerine, savaş sırasında kurulmuş bulunan Ermeni taburları Türk halkına saldırdı. 3. Ordu Ermeni çeteleriyle savaşmak zorunda kaldı. Ermeni kuvvetleri bozguna uğratılarak Nisan 1918 sonuna kadar, Kars, Ardahan, Batum kurtarıldı ve Gümrü'ye girildi.
(Sürece Devam)
Kafkasya Cephesi I.Dünya Savaşı Başlarında Kafkasya
I.Dünya Savaşı öncesindeki stratejik durum ve uluslar arası ilişkiler bağlamında daha önceki gönderilerde de uzunca bahsettiğimiz üzre Osmanlı Almanyanın yanında olmaya sürüklenmişti.Balkan savaşları ile I.Dünya savaşına kadar olan süreçte Osmanlı idare heyeti diğer tehditlerin yanın da ciddi bir Rus tehdit algılaması yapmış (Çok ta haklı olarak) ,ülke bütünlüğü için bir takım alternatif arayışlar eylemler içinde olmuştur.Bunların en önemlilerinden biri de günümüzde hala tazeliğini koruyan Ermeni meselesidir.Müsade olursa daha sonraki gönderilerde bu meselenin doğuşu ,misyonerlik faaliyetlerinin meselenin gelişmesine etkisi,etnik ihanet ve terör bağlamlarında ,hepimizin bildiği duyduğu okuduğunun yanında pek te kulağımıza gözümüze takılmamış olayları doğru kaynaklardan paylaşmaya çalışacağım.
Osmanlı tarafında Rus tehdit algılaması çok boyutludur.İlki II.Balkan savaşında başarılı bir harekatla geri alınan Edirne den savaş öncesi sınırlara geri itilme hatta başkentin düşmesi tehlikesi canlıdır.ikincisi, 1913 yılının Haziran ayında, Doğu Anadolu'da büyük bir Ermeni vilayetinin kurulması için teşebbüse geçen Batılılar, burasını 5 yıl süreyle Hıristiyan bir valinin yönetmesini kabul ettirmişlerdi. Ayrıca Hıristiyan ve Müslümanların eşit olarak temsil edileceği bir meclis kurulacaktı. Böylece nüfusun yüzde 85'ini oluşturan Müslümanlar,yabancı devletlerin güdümündeki yüzde 15 azınlığın insafına terkedilecekti. Kaldı ki bu vilayet, bugünkü 28 ili, yani Anadolu'nun üçte birini kapsıyordu. Boğazları işgal komisyonunun işe başladığışubat tarihinde yapılan Osmanlı-Rus Anlaşması ile bölgeye iki Avrupalı 'Genel Vali' atanmıştı. Üstelik ayda 400 altın tutarındaki muhteşem maaşları da Osmanlı devleti tarafından ödenecekti. Bunlardan Norveçli Binbaşı Hoff, Van-Bitlis-Diyarbakır bölgesine,
Hollandalı Westenek ise Trabzon-Erzurum-Sivas bölgesine müfettiş olmuşlardı. Hoff 1914 yazında gelip bir ay kaldı; ama savaş çıkınca, Westenek hiç gelemedi ve ülke bu rezil duruma katlanmaktan kurtuldu.Rus tehdit algılamasının en önmeli boyutu ise Boğazlar üzerinde açıkça ilan edilen hak ve işgal isteğidir.
Daha Osmanlı savaşa girdiğini ilan etmeden Rus askeri hareketliliği sınıra yakın Türk toprakları üzerine Kuzey İran coğrafyası üzerinden başlar.Ermeniler,Nasturiler ve bazı aşiretler kışkırtılır,silahlandırılır,terör desteklenir.
Almanya Osmanlının derhal savaşa girmesi için baskı yaparken bir Rus kolordusunun Kafkasyadan batı cephesine alındığından hareketle Kafkasyayı Türk ordularının işgal etmesinin Osmanlının istikbali olduğu temasını işliyorlardı.Oysa ki asıl gayenin Avrupa da işler kötüye giderken (işlemeyen Schiliffen planı ,yıldırım savaşı taktiğinin gerektiği gibi işlememesiyle beraber siper savaşına dönen ,kilitlenenen uzun cephelerdeki ağır personel ve maddi kayıpları) batı cephelerindeki yüklerini bir nebze olsun hafifletmek olduğu açıktır.
Ruslar Ermeni komitacıları verdikleri lojistik destekle hatta ermeni komitacı ailelerini savaşa hazırlık kapsamında Türk topraklarından Erivan civarına kaçırmakta dahil son sürat kullanıyorlardı. Osmanlının da resmi devlet yazışmalarından anlaşıldığı kadarıyla Rus toprakları üzerinde karşı faaliyetlere giriştiği bilinmektedir.Özellikle Dağıstan bölgesindeki Avar ve Çeçenler ile Çerkezler ve Gürcüler Osmanlı lehine Ruslara karşı bölgesel isyanlara girişmişlerdir.Gerekli lojistiğin olmaması sebebiyle Ruslar bu isyanları tarihin tespit ettiği en kanlı metodlarla bastırmışlardır.Sadece Dağıstanda ölü ve sürülen sayısının 15000 olarak telaffuzu yada yakılan köy ve kentelerin çokluğu tablonun vahametini ortaya koymak için yeterli bir ipucudur.Hatta Ahmet Fazıl Paşanın Enver Paşaya sunduğu bir plan Irak havalisindeki Kürt gruplarından teşkil edilecek alayların Kafkasyaya sızdırılıp Ruslara karşı savaştırılmasını içerir,ancak kabul görüp uygulanmamıştır.Bu arada binlerce gönüllü çoğunluğuda Kafkas kökenli olmak üzere Harbiye nezaretine Kafkasyaya gidip Ruslara karşı savaşmak üzere dilekçe verir.Bu gönüllülerin faaliyetleri yada nerelerde kullanıldıkları konusunda yeterli veri yoktur.
1914 yılı gene resmi yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla Taşnak ve Hınçakların harp vukuunda Rus tarafında harbe girecekleri istihbaratları yoğunlaşmıştır.Osmanlı Kafkas ihtilali için çalışırken donanım ve lojistik bakımından ne kadar eksikse ermeni kartını oynayan Rusya bir o kadar daha iyi imkanlara sahiptir.Buna rağmen özellikle teşkilat-ı mahsusa üyelerinin bölgede yaptığı çalışmalar,kurulmaya çalışılan Müslüman lejyonlar,sadece Müslüman kartına oynandı diyenlere inat Hristiyan Gürcülerinde Osmanlı safında örgütlendirilebilmeleri çöktü diye,hasta adam olarak tanımlanan bir devletin farklı bir coğrafyada geliştirebildiği mücadele ilgiye ve incelenmeye hatta takdire değer.
İzleri bu güne dahi süren bir kutuplaşmadır I.Dünya savaşı arifesindeki durum.Eski SSCB yeni Rusya ile bu günde sıkıntılı buhranlı ilişkiler yaşayan Kafkas milletlerine baktığınızda Dünya savaşında Osmanlı tarafında olduklarını görürüz,aynı Rus desteğinin günümüz Ermenistanında dün Ermenilere verdiği kadar olduğu bilindik bir gerçek olmak üzere tüm savaşların anası I.Dünya savaşının yarattığı siyasi kojüktür ve anlaşmazlıkların hala devam ettiği yanlış bir tabir olmazsa silahlı yada silahsız hakimiyet mücadelerinin sürdüğü söylenebilir.
25 Nisan 1915 GELİBOLU 18 Mart 1915 Tanrıya şükürler olsun ki Türk zaferlerinden bahis itibariyle günümüz nesline öğretilen ,düşmanın mağrur hayallerle deniz kapısını yenilmez armadasıyla zorlayıp küçücük Nusratın ve yüreği büyük Türk topçusunun çelik iradesine takılıp tarihe gömüldüğü yerdir.Ne yazık ki düşman Türkün bu ateş altındaki cesaretini ve deniz zaferini tam manasıyla kavramamış olacak ki çıkartma harekatına karar verir.Oysa Anadolunun evlatları son kaleleri Çanakkalededir ki düşman eli payi tahta değmesin diye.Hala dillere destandır Enver paşanın taksim mitingi ,milyon katılımdan bahsederler ,13 yaşında çocukların seferberlik büroları önünde yazıcılara Allah aşkına beni de askere alın diye yalvardığından bahsederler.Hakikatende Çanakkale bir devrin ,yetişmiş bir neslin tüm beyin gücünün vatan uğruna kendini namluların önüne atıp yok olduğu tarifi herhangi bir cümle ile anlatılamayacak bir fenomendir.
Düşman maalesef bu yüreğin direnme gücünü,Türk’ün azmini 18 Mart 1915 günü donanmasıyla ,kolay bir zafer kazanma inancıyla tam olarak anlamamış kara harekatıyla dökülen onca kanın sorumlusu olmuştur.
Boğazda 20 tabyamızda mevcut 170 kısa menzilli çoğu eski top namlusu düşmanın mağrur uzun menzilli 270 ad. Büyük çaplı namlusunun ateşini bekler 18 Mart günü.Düşman uzun menzilli toplarıyla Şubattan itibaren başlattığı bombardımanla cesaret buldu.Kahraman tabyalarımız atış menzili dışındaki düşman ateşi karşısında yıkılıyor yanıyor ölüyor ama çok kıymetli cephaneyi harcamamak adına parmağını kımıldatmıyordu.Amiral Carden Londra ya çektiği telgrafta kolay zaferden bahsediyor 2 hafta sonra İstanbulda yapılacak seremoninin ayrıntılarından bahsediyordu.Düşman cesaretle 18 Mart 1915 günü 18 ağır zırhlıyla saat sabah 10:00 da boğazı yarma harekatına başladı.İlk ateş Çanakkaleye 12 mil mesafeden Triumph zırhlısından açıldı.Tüm batarya komutanlarımız askerlerine düşman kısa menzilli toplarımızın atış menziline girene kadar bekle emri veriyor cesaret vermeye çalışıyor Allah Allah sesleri yanan tabyalarımızı inletiyordu.
Saat 12:00 yi bulduğunda Türk ün sessizliği bozulur,bitti denen tabyalar cephe boyunca Bismillah Salvo Bismillah Atış Serbest emirleriyle nefretini düşmana kusar.İlk önce Agamemnon zırhlısı daha sonrada Inflexible kafaları uçurularak Türk adını ebediyete kadar ezberler.Fatih olarak geldikleri Boğaz artık mezarlarıdır.Düşmanın savaş azmi bu anda daha da artar iyice boğaz içine cesurca yürürler.Türk topçusu eldeki her şeyle onlara cehennemi yaşatırken ağır zırhlılarda boğaz kıyılarını hallaç pamuğu gibi süpürmektedir,öğlen vakti savaşın artık kıran kırana kora kor kana kan olduğu vakittir.
Bu esnada Fransız zırhlısı Gaulois aldığı yaralarla saf dışı kalır.Aynı sebeble Bouvet gerisin geri kaçarken küçücük Nusret onun komutanı yzb.Hakkı ve kahraman personelinin döşediği mayınlar devreye girer.Bouvet ebedi istiratgahı boğaza 639 personeliyle beraber gömülür.İmdada gelen Sufren ve Gaulois’i de aynı akibet karşılar.Saat 15:00 da Irresistble ve 10 dk sonra Ocean zırhlıları aynı kaderi paylaşır.Saat 17:30 da Amiral De Robeck kalanları kurtarabilme adına genel emrini yayınlar ‘’ Geri Çekilin’’.
Bu mağlubiyet müthiş bir prestij kaybıydı.Derhal İstanbula ulaşılmalıydı.Koordine kuvvetlerle denizden ve karadan boğazın zorlanması fikri Amiral de Robeck ve Akdeniz sefer kuvveti başkomutanı General Hamilton tarafından dile getirildi ve savaş bakanlığınca kabul görüp derhal hazırlıklara başlandı.
Türk Genelkurmayı da İstanabula müttefik saldırısının devam edeceğini analiz edip Boğaza yeni mayın hatları döşüyor,hasar gören bataryalar onarılıp eldeki imkanlar çerçeçevesinde yeni bataryalar bölgeye sevk ediliyor ,kara birlikleri gönüllü taze birliklerle takviye ediliyordu.
Müttefik planı gereği Fransız filosu Kumkale açıklarında 25 Nisan sabahı 04:30 da yerini alır.Saat 05:15 te bombardımana başlayan filonun eşliğinde Fransız askerleri çıkartma filikalarına binerler.Kumkale sahilindeki Türk birlikleri takım düzeyinde olup sadece keşif gözetleme maksatlı oradadırlar.Asıl savunma tahkimatı sahilden içeridedir.Saat 10:00 da sahile varan Fransızları zayıf bir Türk takımı çiçekle değil elbette sert bir direnişle karşılar.Ruhları şad olsun ,bu direnişi kıran Fransızlar burada kıyı başı tutarken 31.Alayın 3.taburu 3 e 1 sayı dengesine rağmen yetişip Fransızları sahile çakar.Saat 18:00 dolaylarında Kumkale güneyinde bulunan Türk alayı uğraşa dahil olur ,kora kor mücadelerin olduğu esnada koordinasyonsuzluk sebebiyle birliklerimiz kendi tabyalarımızın ateşi altında kalır ,bu talihsizlik müthiş bir zaferi o saat için imkansız kılar.Ancak boğaz boğaza mücadele gece dahil ertesi güne kadar sürer.Düşman sert kayaya çarptığının farkındadır artık.
29.İngiliz Tümenin görevi Gelibolu yarımadasının güney ucu Seddülbahire çıkarma yapmaktır.Aynı plan çerçevesinde 25 Nisan sabahı saat 05:00 da yoğun donanma topçu ateşiyle çıkarma başlayacaktır.Plana göre İngilizler burada kıyı başı tutacak ,Alçıtepeyi ele geçirecek ,Kilitbahir platosunu hakimiyet altına alıp Türk topçu bataryalarını etkisiz hale getireceklerdir.Seddülbahir savunması görevi Türk 9.Tümenine verilmişti.Bölgenin tamamiyle deniz topçusunun ağır ateşine açık olması 9.Tümenin işini oldukça zorlaştırıyordu.Seddülbahir bölgesine yapılacak anfibi harekatın ağırlık merkezinde 26.Piyade alayının 3.taburu vardır.Tabur komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey geceki hareketlilikten şüpheye düşmüş tahkimatı arttırarak 24 Nisan gecesini uykusuz geçirmişlerdir.Sabah 04:30 da başlarına top mermileri yağmaya başlamıştı bile.Mahmut Sabri bey manzarayı anlatır : ‘’ Teke koyu ile Eskihisarlık arasında pek çok düşman gemisi kıyılarımıza pek yaklaşmış ve durmadan ateş kusmaktaydılar.Seddülbahir sırtları sayısız infilaklarla kaynıyordu.Ateş yoğunluğu ileri hat siperlerimizin üzerine doğrultulmuştu.Taburun kıyılar hattındaki bölüm ve düzenleri müthiş bir ateş silindiri içinde kaybolmuştu.Bu ateş baskısında Teke Koyu ile Ertuğrul koyundaki avcı siperleri zarar görmüş ve ileri hat bölüklerinin tahkimatları iş yapamaz hale gelmişti.’’
Saat 06:00 da öncüler düşman filikalarının kıyıya yöneldiklerini rapor ederler.
Teke koyunun savunmasından 12.Bölük sorumludur.40 büyük İngiliz filikası sahile içi asker dolu olduğu üzre yaklaşır.Türk mevzileri sinir bozucu bir sessizlik içindedir.Bu sessizlik İngilizlerin karaya ayak basmasına kadar devam eder.Belki de gemilerin yaptığı bombardımanın Türk namlularını susturduğunun verdiği güvenle ilk İngiliz postalı kumsala bastığında Türk mitralyözleri ölüm kusmaya başlar.Sadece iki takımdan oluşan 12.bölüğün İngilizlere verdirdiği zayiat korkunçtur.
Ertuğrul koyunun savunmasındanda 10.Bölük sorumludur.Aynı sinir bozucu sessizliği 20 filikayla saat 06:30 da sahile ayak basana kadar İrlanda birlikleri yaşamıştı.İlk postal sahile bastığında Türk ateşi o kadar yoğundu ki çoğu filikadaki askerler toprağa ayak basamadan biçildiler.
İngiliz resmi savaş tarihi bu Türk atış disiplininden övgüyle bahseder.Nereden karaya çıkılmak istense ateşin orada senkronize bir şekilde toplandığından bahsedilir.Bu disiplin onları başka çareler aramaya itmiş ve River Clyde adlı geminin içi seçkin askerlerle dolu olduğu halde karaya oturtulup buradan çıkarma yapılmasına karar vermişlerdi.River Clyde harekatının ciddi sonuçlarını kavrayan biri daha vardır Binbaşı Mahmut Sabri.İngiliz Generali ve yazar Oglander River Clyde çıkarmasını bir cehennemin gökyüzünden boşalması olarak tarif eder.İngiliz ve İrlandalıların kaybı %70 Türk kaybı %40 tır.
Genel Komutan Liman Von Sanders çıkarma yapılabilecek bölgeler sıralamasında Anadolu yakasını öncelikli kıldığı için Azmak dereden Seddülbahire 35 km.lik sahil şeridinin savunulması sadece 9.Tümene bırakılmıştı.Liman Von Sanders düşmanın karaya çıkmasına izin verilip savunma yapılamsını öngörürken 3.Kolordu komutanı Esat paşa düşmanın karaya çıkmasına verilecek müsadenin inisiyatifin düşmanın eline geçeceği anlamına geldiğini savunuyordu.Asıl çıkarmanın Arıburnu ve Seddülbahire olacağınıda tahmin eden Esat paşadır.
Bu 35 km lik sahil şeridine Anzaklar çıkacaktı.(ANZAC Australian and New Zelaand Army Corps).General Hamiltonun planına göre çıkarma baskın tarzında olacak ,bir gün içinde kolordu ayarında birlik karaya çıkartılacak ,bunlar sınırlı sayıdaki Türk birliklerini ezerek tepelere hakim olacak ardından Ecebat doğrultusunda ilerlenip Seddülbahire çıkmış kuvvetler desteklenecekti.Harekatın gece baskın tarzı yapılması planlanmıştı.25 Nisan gecesi saat 01:30 da Anzaklar çıkarma yapacakları Kabatepeye gitmek üzre filikalara bindiler.Sahile 300 mt kalana kadar çekilen filikalar sessizliği sağlama adına bırakıldı,Anzaklar küreklere asılmaya başladılar.Ancak öyle bir kadere gidiyorlardı ki hiç bilmedikleri bir ülkenin denizinin akıntıları onları bir saatlik hevesli kürek çekmeden sonra Kabatepeye değilde Coğrafi şekilleri tamamen farklı Arıburnuna sürükledi.Sarp tepelerin önüne.
Sadece 2 manga Türkün bulunduğu farklı bir kıyıya çıktıklarını fark ettiler ancak çok geçti.Uyumayan iki manga filikaları amansızca biçti.8.Bölük 3.Takımında destek ateşi Anzaklar için geceyi cehenneme çevirdi.Havanın ağarmasıyla beraber Türk topçusunun etkili atışları zayiatı daha da arttırdı.Ancak haklarını teslim etmek gerekirki yürekli düşman Anzaklar cesurca savaşıyorlardı.Arıburnunun dar kıyısında köşe başı tutmayı başardılar.Ancak komutanlarının kendilerine söylediği kıyı başı tuttuktan sonra Türkleri kovalayacakları düz ovalardan eser yoktur.Sarp yamaçlar sık fundalıklar amansız arazi karşılarında amansız bir düşman.
25 Nisan 1915 Çıkarmanın ilk günü
General Birdwood General Hamilton’a bütün birliklerini geri çekmek istediğini amansız bir düşman ve amansız bir coğrafyayla karşı karşıya olduğunu rapor eder.İsteği derhal reddedilir.Hamilton cevaben ‘’ İşin zor kısmını hallettin.Şimdi yapman gereken güvenliği sağlayana dek kazmak ,kazmak ve sadece kazmak’’der.
Kendini dünya yol haritasını çizen devlet ve milletler olarak tanımlayan emperyal ve yenilmez savaş makinası Türkün adının ve milletinin yaşaması adına ölümü Çanakkalede kutsallaştırmasını asla anlayamadı.Gencecik bedenler vatan ve namus uğruna birer birer düşerken ,bu fedakarlığın elbette günümüzde taçlanmasını ümit ediyorlardı.Bu gün yaşadığımız açılım şarlatanlığı bu yüce milletin ,kıtalara uluslara denizlere hakim olan krallara taç giydiren bu milletin ,varoluşunun temeli insanlık tarihiyle yaşıt insanlık kıymetlerinin yüz akı bu milletin tarihinde bir kavmin önünde diz çöküşümüz olarak bir utanç abidesi olarak duracaktır.Yedi düvel atamıza diz çöktüremedide beş bin tarla faresi ,beş bin eli silahlı aşağılık yılan ve o yılanların başı biz istemesekte bize diz çöktürdü.Yazıklar ,yazıklar binler kere yazıklar olsun…..Ey Türk Titre ve Kendine Dön ,Ne Acizsin ne de Mağlup Bu Yüce Irkın kaderi Daim Zafer ,Sadece Zafer ,Düştüğümüz anda Dahi Zafer.
’Efsunlu Kemal’’ Adı ilk kez Çanakkale ile halk arasında yayılan büyük önder Atatürk cephede kumanda ettiği bataryaların en önüne ateş hattına ilk çıkarak kumandası altındaki Mehmetçiği cesaretlendirmesi ile ünlüydü.Aynı cesaret Çanakkalede Mehmetçiği coştururken düşman arasındada hakkında efsaneler doğmasına yol açmıştır.
HC Armstrong ‘un naklettiğine göre(Bozkurt’un yazarı) Çanakkaleden bir anektot:
‘’Karşıdan gördüğümüz üzere yeni kazılmış bir siperin başında duruyordu.Bir İngiliz bataryası o sipere ateş açtı.Toplar tanzim atışı ile mesafeyi ayarladıkça şarapneller bu sipere daha yakın düşmeye başlamıştı.Dürbünle izliyorduk ,o da ne ,sipere atlayacağı yerde durdu ve sigara yaktı.Avcı ateşinide oraya yönelttik,vurulmuyordu.Zaman zaman eline bir tüfek alıp siperden çıkıyor mevzilerimize bizim ateşimiz altında sakin ve telaşsız atışlar yapıyordu.Kendilerine Mehmetçik diyen Türk askeri bundan dolayı ona bir lakap takmış ,Efsunlu Kemal diyorlar ona.Bu isim bizim askerlerin arasındada yayıldı ,her hücüma kalkacak birlik karşı cephe komutanın o kısa boylu beyaz tenli Efsunlu Kemal’mi olup olmadığını soruyor hayır hayır o değil merak etmeyin diyorduk.’’

Tıpkı yaveri ve silah arkadaşı Nuri Conker’e cephe emirlerini verirken göğsündeki saate isabet eden meşhur şarapnel olayından sonra Conker’in eyvah vuruldunuz dediğinde ,yok öyle bir şey derhal emrin gereklerini yerine getiriniz kaybedecek zaman yoktur derkenki sukunet ve cesareti gibi.

Düşman Anafartalar gurubunun metanetini azmini kıramayınca cepheyi kuşatma harekatına girişir.Harekat başarılı olursa Türk kuvvetleri kuşatılacak ikmal yolları kesilen parçalanan birlikler böylelikle imha edilebilecektir.Cephenin sağ tarafı ve Kireçtepe Türk birliklerinin savaşa devam edebilmesi için kilit ve hayati bir noktadır.Kireçtepe ye düşmanın yaptığı güçlü taaruzların mutlaka bertaraf edilip Kireçtepenin elde tutulması hayati öneme sahiptir o gün için.Ancak Kireçtepe ulaşan dar yol düşman gemilerinin 38 lik toplarının kaynattığı bir cehennemdir adeta.Asker yürümekte tereddüt içindedir.Bir anda öndeki avcı siperinin içine atlar ve sorar ; Niçin ilerlemiyorsunuz?Birlik komutanı cevap verir ;Düşman ateşi çok yoğun geçmek imkansız.Tereddütsüz ileri atılır peşimden gelin diyerek ‘’Oradan böyle geçilir ‘’.Yiğitlerde siperde durmaz Allah Allah naralarıyla tozu dumanı alevi yarıp geçen yiğitler Kireçtepeyi takviye ve cesaretle savunmaya devam ederler.

‘’Bombasırtı vakasını anlatamadan geçemiyeceğim.Siperler arasındaki mesafe 8 metre yani ölüm muhakkak.Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor.İkincidekiler onların yerlerine geçiyor.Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyormusunuz?Öleni görüyor ,üç dakikaya kadar öleceğini biliyor,hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor,sarsılmak yok.Okumak bilenlerin elinde Kuran cennete girmeye hazırlanıyorlar,bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek ölüme yürüyorlar.Bu Türk’ün ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldi.Emin olmalısınız ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.’’Gazi Mustafa KEMAL
 All The Kings Men 1915 Mayısın son günleri.Cihan harbi tüm şiddetiyle sürmekte.Çanakkaleye dayanan İngiliz ,Fransız ve nice sömürge güçleri dersaadeti işgal ve Rusyaya yardım yolunda Osmanlı ile boğaz boğaza savaşmakta.Türk kendinden beklenmeyen bir direniş gösteriyor ,sömürgelerden getirilip kimlen savaştığının bile farkında olmayan savaşçılar dahi derde davam olmuyor işler kötüye gidiyor.
Gelişen bu kötü durumdan İngiliz kralı V.George’un Sandringham’daki sarayında hizmetli olarak çalışan 147 kişi vazife çıkarır ve krala işlerin kötü gittiği Çanakkalede İngiliz onurunu diriltmek hizmetli olarak başladıkları hayatlarını onurlu askerler olarak bitirmek adına dünyanın gördüğü en centilmen savaşa yada İngilizin tarih boyunca gördüğü en centilmen şövalye düşman Türklere karşı savaşmak istediklerini iletirler.Kralın adamları 54.Tümen 163.Tugay 5.Norfolk Alayına bağlı ‘’Sandringham Bölüğü’’ adıyla Çanakkaleye sevkedilir.
Bölük 11 ağustosta Suvla koyunda yoğun Türk ateşi altında karaya çıkar.Anafartalar olarak anılan alanda İngiliz Tümeni defaeten Türklere taaruzda bulunmuş ancak ağır kayıplarla beraber muzafferiyet sağlayamamıştır.
54.Tümen komutanı general Inglefield 5.Norfolk Alay komutanı Yarbay Sir Horace Beauchamp,Sandringham Bölük komutanı ise Yüzbaşı Beck tir.12 Ağustos günü Türk mevzilerine ormanlık alan üzerinden taaruza kalkıp kendisinden bi daha haber alınamayan yada Çanakkalede meşhur bulutun alıp götürdüğü birlik budur.İngiliz askeri tarihinde kralın adamlarının kaderi halen sır olarak yazar ,resmi askeri tarih Türkleri suçlamaya yöneliktir.Resmi askeri tarih bu birliğin esir düşüp Türklerin hepsinin başlarına birer kurşun sıkarak imha ettğini öne sürer.
Yeni Zelanda Keşif Birliğinden (New Zeland Army Corps) 3.takımından üç asker R.Reichart ,K. Newnes ve J. L. Newman olayı resmi kayıtlarda şu şekilde nakleder; Birkaç yüz kişiden oluştuğunu sandığımız İngiliz Norfolk Alayının bu çökmüş yol ve dere boyunda 60. tepeye doğru ilerlediklerini gördük.60. tepedeki birlikleri takviyeye gider gibiydiler.Söz konusu buluta geldiklerinde tereddütsüz tepeyi kaplayan bulutun içine yürüdüler.Türk tarafından karşı mukavemet gelmediği üzre tepeyi kaplayan bulut geldiği gibi 45 dak içinde havalanarak Trakya istikametinde kayboldu.’’
Norfolk Alayından Teğmen William George ifadesinde der ki; ‘’12 Ağustos 1915 günü Anafartalara karakol dağı eteğinde alay komutanı Albayımız hücum emri verdi.İlerleyip göz gözü görmez bir sise girdiğimizde Türk ateşi öyle bir başladı ki hücüma kaldırdığım maiyetimden bir ben bir de yanımdaki çavuş kaldı.Yüz yarda daha koştuk çavuşta vuruldu ve düştü.30 yarda daha yürüdükten sonra bende vurulup düştüm.Ayağa kalkmaya çalıştığımda bir Türk yakın mesafeden bir kez daha beni vurdu.Kendime geldiğimde hücüm ettiğim Türk siperinin içindeydim.Su ve yiyecek vererek sırtlarında sahra hastanesine götürdüler.Bu centilmen düşmana muamelesinden ötürü teşekkür borçtur.’’
Konuyla ilgili film ,yani Türklerin esir düşenleri tek bir kişi kalmamacasına idam etmesi temasına dayalı film BBC de yayınlandığı ilk gün rekor kırıyor ve 19,7 milyon seyirci izliyor.Türk Genelkurmayı ve Dış işleri hemen devreye giriyor ve Türk centilmenlğine leke sürecek teze tarih bazında karşı tezler ve kayıtlarla cevap veriyor.Türk belgeleri 12-13 Ağustos 1915 Küçük Anafartalarda Türk birliklerine kumanda eden 36.Alay komutanı Binbaşı Münib beyin birliğinin tuttuğu resmi harp ceridesi (Kaydı) ne dayanıyor.Türk Harp ceridesinde ne yazmaktadır; ‘’İngilizlerden geri alınan arazi üzerinde 300 ceset sayılmıştır.Türk kaybı 61 ölü olmak üzre 169 yaralıdır.’’Burdan anlaşılan cephenin bu bölümünde işi bulutun bitirmediği ,kora kor bir mücadele verildiği ve asil düşman Türkün teslim olanın kafasına kurşun sıkmadığıdır.
Küçük Anafartalarda İngilizin bizi teslim olan mağdurlara silah sıkmakla suçlaması ne kadar yanlışsa ,Binbaşı Münib bey ve yiğitlerinin kora kor dişe diş verdikleri mücadeleyi buluta havale etmek o kadar yanlıştır.
Ruhları Şad olsun.
 
KUT-ÜL AMARA ZAFERİNE RAĞMEN KAYBEDİLEN IRAK Alman savaş konseyinin ‘’Yıldırım Savaşı ‘’ teorisinden hareketle ,Alman genelkurmayının beklentileri doğrultusunda Cihad ilan ederek Kafkasya ve Mısır taaruzlarıyla plana destek sağlayan Osmanlının bu bölgelerde ki Müslümanların desteğini alması çok önemli olmasına rağmen gerçekleşmedi.
İngilterenin kanal harekatına cevaben 9 Kasım 1914 te Basraya asker çıkarması tesadüften öte ingiltereyi dünya devleti yapan donanmasının petrol ve akaryakıt ihtiyaçlarını garanti altına almak istemesindendir.Ayrıca İrandaki Abadan rafinerilerindende istifade eden İngilizler Basraya egemen olmakla ıraktaki Osmanlı ordusunun iran üzerine taaruzunada engel olmak istiyorlardı. İngilizlerin tahminlerinin aksine buradaki Türk ordusunda inanç ve cesaret bolca var olduğu halde ne donanım ne asker sayısı nede lojistik imkanlar Irak daki Türk Ordusunun geniş çaplı taaruz harekatları yapmasına imkan vermiyordu.Ancak Almanların İranı Almanya yanına çekmek için verdikleri mücadele ve İngiliz sömürgelerinde yürütülen ‘’İttihad-ı İslam’’ propagandası İngilizleri Türk kuvvetlerini savaş dışı bırakma önceliği getiriyordu.
Basra’nın kaybıyla beraber Türk Genelkurmayı özel harp yöntemini gündeme getiriyor ve ‘’Osmancık Taburu ‘’ adı altında Teşkilat-ı Mahsusa tarafından kurulan gönüllü,seyyar vurucu güçler devreye sokuluyordu.Bu tabur Kasım 1914 sonunda Basra valiliği ve Irak Kumandalığına atanan Süleyman Askeri bey komutasında Bağdata hareket eder.
Bu arada İngiliz ordusu Basra Tahkimatını güçlendirmiş yavaş yavaşda ileri harekatlara başlamıştır.Osmancık taburu cesur işlere imza atmıştır.İrandaki Abadan petrol hatlarının kilometrelerce tahrip edilmesi bunlardan sadece biridir.Ard arda gelen başarılardan hareketle Süleyman Askeri bey sonu hezimetle netilenecek olan Basrayı kurtarma harekatına girişir.Şuaybe de yenilgiye uğrayan Türk kuvvetleri büyük bir savaşçı kaybına uğrar.Kendiside iki ayağından yaralanan Süleyman Askeri Bey bu yükün altında 14 Nisan 1915 te intihar eder.Osmancık Taburu Subaylarından Hamza Osman içinde bulunulan şartları şöyle özetler ; ‘’ Cephanesiz,topsuz,araçsız olmanın yanında elbiseleri parça parça ,gıdasızlıktan iskelete dönmüş vucutlarıyla askerlerimiz genede savaşmaktan ve şehadet şerbeti içmekten kaçınmadılar.’’
Şuaybe de kazandıkları zafer sonucunda İngiliz ordusu kritik bir kararla Dicle boyundan Bağdat nihayi hedef olmak üzere harekata başlar.Çünkü Çanakkale cephesinde içine düştükleri zor durumu hafifletmek adına bağdatın alınmasını büyük bir prestij atağı olarak görmektedirler.
29 Eylül 1915 de İngiliz-Hint ordusu unsurları Bağdatın 160 km güneyindeki Kut-ül Amara ya ulaşır.Genel vali Nixon’ın endişesi Hintli Müslümanların ihanet etmesidir.Bu nedenle General Townshend komutasındaki İngiliz birliklerine süratli taaruz emri verir.İlk temas Bağdata 40 km mesafedeki Selmanpak da olur.Hatta bazı İngiliz birlikleri bağdata 30 km kadar yaklaşabildi ancak sert Türk direniş ve karşı taaruzu nedeniyle ağır kayıplar vererek Kut-ül Amara mevzilerine çekildiler.Bu aceleci hareketlerini Türkler onlara pahallıya maletmiştir.İngiliz başkomutanlığı kesin bir emirle mevzilerin ne şartla olursa olsun terk edilmeyeceğini bildirir.İnisiyatif o beğenmedikleri hakir gördükleri Türklerin elindedir artık.
7 Aralık 1915 ten 29 Nisan 1916 ya kadar General Townshend ve 20 bin askeri yarı daire bir alan içersinde Türk kuşatmasına direnç gösterirler.İngiliz genelkurmayı dehşete kapılmıştır.Önce Çanakkalede Türk direncini kıramamışlar bir de Bağdat başarısızlığı üstüne gelince sömürgelerde Müslüman hareketinden korkmuşlardır.Bu nedenle burada mahsur kalan İngiliz kuvvetlerinin kurtarılması İngilizler için birinci öncelik haline gelmiş Basra daki birlikleri bu maksatla takviye etmeye başlamışlardır.gelen yeni İngiliz birliklerinin maksadı Kuttakileri kurtarmaktır.İngiliz takviye birliklerinin Iraka hereketi üzerine Enver paşa Doğu Anadoludaki 18.Kolordunun Iraka sevkini emreder.18.Kolordunun Komutanı Enver paşanın amcası Halil (Kut) Paşadır.Uğurlanma esnasında Yusuf Kamil Paşanın Halil paşaya hitabı enteresandır ; ‘’ Halil sen Bağdatı kurtaracaksın ama bu yüzden biz Erzurumu kaybedeceğiz.’’.Halil Paşanın bizzat dile getirdiği gibi 18.kolordunun cefakar savaşçıları savaş başlayıp İstanbuldan önce Doğu cephesine sonrada Bağdata geldikleri güne kadar tam 5 bin km yol katetmişlerdir.Gün başına 14 km denk gelen bu zorlu yürüyüşün kahraman neferleri düşmanı gördüğü yerde karşısına dikilmekten asla çekinmemiştir.
 Bu arada Iraktaki Osmanlı komuta konseyi arasında anlaşmazlıklar açığa çıkar.Irak komutanı Nurettin Paşa sayı ve donanım açısından üstün İngiliz kuvvetleri önünde yenilgiden kaçınmak adına kuşatmayı kaldırmak ve geri çekilmek niyetindedir.Halil paşa ise her ne pahasına olursa olsun saldırı taraftarıdır.Bu fikir ayrılıklarının yaşandığı günlerde Iraktaki tüm sivil ve askeri mekanizmanın yöneticisi sıfatıyla Colmar Von Der Goltz yani Goltz Paşa Iraka atanır.Nurettin Paşa görevden uzaklaştırılırken Halil Paşa Dicle gurubu komutanlığına atanır. Halil Paşa ve cesur Türk askerinin hem Kut da sıkışan İngiliz birliklerine hemde yardıma gelen takviye birliklerine yaptığı cesaret sınırlarını aşan saldırılar semeresini verir.5 ay süren çatışmalardan sonra Townshed teslim olur.İngilizler çok ağır zayiatlar vermişlerdir.Kuşatma altındaki General Towshed birliklerinin kaybı 10 bin kurtarmaya gelen birliklerin kaybı resmi olarak 23 bin kişidir.Bizzat Halil paşanın toplattığı İngiliz subay apoletlerinin sayısından saldırıya 30 alayın katıldığı görülür.Halil Paşa daha fazla kan dökülmemesi adına Generale onurlu teslim için görüşmeyi önerir.Görüşme İngilizlerin İsteği üzerine Dicle kıyısında yapılır.İngiliz heyeti Halil paşayı para ile satın almak ister.İki milyon sterlin karşılığı İngiliz birliklerinin çekilişine imkan tanıması istenir Halil paşadan.Paşanın tepkisi çok serttir.Altı patlarını çeker masaya koyar ,onurlu askerler olarak görüşeceklerini zannettiğini söyleyip ünüformalarının onuruna yakışır şekilde davranmalarını tabiri caizse emreder.Ayrıca çariçe II.katerinadan hediye kabul eden Mehmet paşa devrinde olmadıklarını hatırlatır.Böylece 24 Nisan 1916 da 500 ü subay 14500 İngiliz askeri esir alınır.Townshend ve askerleri teslim olurken Türk ordusu Alman Generallerin idaresinde ikinci Süveş kanal harekatını başlatmıştır.Kut zaferi İngiliz tarihlerinde ‘’ Turkish Untender Mercy ‘’ tabiriyle geçer yani ‘’Acımasız Türk İnsafı ‘’. İkinci kanal harekatının temmuzda başarısız olması üzerine İngilizler çok etkili olacak bir ayaklanmayı ‘’Anti Cihad’’ ve Pan Arap propagandasıyla Hicazda Şerif Hüseyin adlı eşkıyanın önderliğinde başlatırlar.Irakı unutmuş gibi gözükmelerine rağmen petrol için bölgeye hakim olmanın öneminin farkında olan İngilizler çanakkaleden çektikleri birlikleri bölgeye sevk ederler.İngilizlerin asker sayısı çanakkaleden gelen birliklerle beraber Türk kuvvetlerinin sayısının dört katına çıktığı gibi donanım ve lojistik açısındanda İngilizler tüm sıklet merkezini bu bölgeye kaydırır. İngilizden daha büyük düşmanı açlıkla mücadele eden Türk kuvvetleri Halil Paşa ve Kazım (Karabekir) beyin komutasında esarete düşmeden düzenli bir şekilde çekilir.24 Şubat 1917 de Kut 11 Mart 1917 de 367 yıllık Türk şehri Bağdat düşer.1917 sonunda düşen Kudüsle beraber bir nevi intikam almışlardır İngilizler.Iraktaki askeri hareketliliğin durduğu bu günlerde Ekim 1918 de Suriye üzerine nihayi saldırı başladığı zaman Iraktaki İngiliz birlikleride kuzeye doğru ilerleyişe geçer.30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi imzalandığı vakit Musul ve petrol havzalarının kontrolu hala Osmanlının elindedir.İngilizler buna aldırış dahi etmez ve havzaları işgal ederler.
İngiltere Irak için 100 bini aşkın savaşçı güç seferber etmiştir.Çok ağır şartlar altında kazanılan Türk zaferi Kut-ül Amaranın tarihte hak ettiği şekilde bahsedilmesi unutulmaması unutturulmaması dileğiyle.
  
SÜVEYŞ KANALI HAREKATI Zeki Paşa nın raporu
Kanal harekatı fikri ortaya çıktığı zaman, bölgedeki 4. Ordu'nun kumandanı olan Zeki Paşa saldırının başarısına ilişkin aşağıdaki raporu hazırladı. Ancak bu rapor hiç dikkate almadı. "Süveyş Kanalı 80-100 metre genişliğinde olduğundan buradan büyük savaş gemileri girip çıkabilir. Kanalda boydan boya makaslama makineli tüfek yuvaları var. Tahkimatın gerisinde ona paralel olarak bir tren hattı mevcut ve bunun üzerinde zırhlı trenler hareket edebilir. Susuz Tih sahrasını geçmek için katlanılacak tüm zorluklar, Türk ordusunu İngiliz donanmasının ağır toplarının menzili içine getirecektir. Her tarafta kuvvetli bir düşman direnişiyle karşılaşılacak ve donanmasına güvenen düşman, uzun menzil hattını istediği noktada keserek çöle girebilecek, Türk birliklerini zor duruma düşürebilecektir."
Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'na girdiği ilk günlerden biriydi.Başkumandan Vekili Enver Paşa, Cemal Paşa'yla görüşüyordu. Enver Paşa,önce savaşın gidişatıyla ilgili kısa bir konuşma yaptı ve sonra dedi ki: "Süveyş Kanalı üzerine bir taarruz harekatı yaparak İngilizlerin elindeki Mısır'ı işgal etmek,bu sayede Batı cephesine göndermekte oldukları birçok Hint tümenlerini Mısır'da alıkoymak, Çanakkale'ye bir çıkartma kuvveti göndermelerine mani olmak istiyorum."
Ancak Süveyş Kanalı'na bir askeri harekat yapılması fikrinin sadece Enver Paşa'ya ait olmadığı daha sonra ortaya çıktı. Çünkü Süveyş Kanalı'na yönelik bir saldırı planı daha Osmanlılar savaşa girmeden üç ay önce Berlin'de tasarlanmıştı. Alman orduları Başkomutanı General Von Moltke, 1914 Temmuz'unda Enver Paşa'ya, Mısır'a karşı bir girişimde bulunmanın önemini anlatmıştı. Bunun üzerine Enver Paşa, şam'da bulunan 4. Ordu Komutanı Zeki Paşa'ya Süveyş Kanalı'na saldırı için hazırlık yapılması talimatını vermiş ancak Zeki Paşa böyle bir saldırının başarısız olacağı raporunu İstanbul'a göndermişti. Üstelik Türkiye'deki Alman Islah Heyeti Başkanı Liman Von Sanders de Zeki Paşa gibi düşünüyordu. Gelişmeler Başkomutanın yani Enver Paşa'nın fikirleri doğrultusunda gerçekleşti. Berlin, Liman Von Sanders'i kanal harekatına karşı fikir üretmemesi konusunda uyardı.Ve Kasım 1914'te Osmanlı savaşa girdikten birkaç hafta sonra, Zeki Paşa görevden alınarak yerine Bahriye Nazırı Cemal Paşa, 4. Ordu Komutanı olarak atandı.İlginç bir gelişme de Cemal Paşa'nın Kurmay Başkanlığı'na yapılan atamaydı. Bu görev Alman Yarbay Franz Kress von Kressenstein'a verildi. Yani Almanya harekatın tam göbeğinde olmak istiyordu. Plana göre Almanya'da yaptırılan dubalı botlar, O tarihte tarafsız olan Bulgaristan'dan geçirilecek ve Süveyş Kanalı'nı aşmak için bu botlar kullanılacaktı.Ancak Kanal harekatı için gereken hazırlık henüz yapılamamıştı. Suriye ve Filistin'den geçen yol artık at arabalarının bile hareket edemeyeceği kadar bozuktu. Kanal saldırısını yapacak olan 8. Kolordu üç tümenden oluşuyordu. Asker toplamı 440 subay ve 11 bine yakın erdi. Develerle çöl geçişinde 10 günlük erzak ve su taşınabilecekti.Motorlu taşıt yok denecek kadar az olduğu için cephane veya erzak biterse ikmal olanağı da tam bir muammaydı.Tüm bunlardan daha da önemlisi, telgrafla haberleşme cihazı yada keşif maksatlı uçak zafiyeti mevcuttu. Sadece Kanal'ı geçmek için gereken botlar sağlanmıştı. İngilizler ise kanalın savunmasına büyük önem vermişlerdi. Süveyş Kanalı'nın Port Said'den Kantara'ya kadar olan bölümünde yapay olarak su taşırılarak saldırıya karşı doğal engeller oluşturulmuştu. Çöl tarafından da saldırı yapılması çok zordu. Sadece 70 km uzunluğundaki saha tehdit altındaydı. Bu bölgenin savunması için toplam 25 bin kişilik İngiliz ve dominyon askerlerinden oluşan bir güç ayrılmıştı Ve ek olarak Kahire'de de birer İngiliz ve Avustralya tümeni ile bir de karma Yeni Zellanda tugayı vardı. Bölgede 6 İngiliz, 7 de Fransız uçağı bulunuyordu.Tüm bu koşullara rağmen Türk birlikleri 1 Şubat 1915'e kadar çölü geçtiler ve tahkimata başladılar. 2-3 şubat gecesi ise Kanal harekatı başlamıştı. Ancak İngilizler gafil avlanamadı. Çünkü Fransız keşif uçakları, Sina çölü üzerinde hareket eden kuvvetleri önceden görüp haber vermişlerdi.Kanala botlarını indiren Türk birlikleri hazırlıklı düşman karşısında büyük kayıp verdi.Sadece 600 asker karşı kıyıya geçebildi. Fakat arkadan yardım gelmediği için onlar da bir süre sonra ya öldürüldüler ya da esir edildiler. Cemal Paşa durumu gördüğünde dehşete kapıldı. Kurmay Başkanı Von Kress'in itirazlarına rağmen geri çekilme kararı aldı ve Berşeba'ya kadar çekildi. Ancak Enver Paşa bir yıl sonra, Süveyş Kanalı harekatını bir kez daha gündeme getirdi. Suriye'deki çöl kuvvetlerinin başında Von Kress vardı. Fakat İngilizler artık Mısır'da çok büyük bir güç olmuşlardı. 9 bin kişilik Türk kuvveti tarafından 4 Ağustos 1916'da yeni bir kanal harekatı yapıldı. Ama bu saldırıdan da sonuç alınamadı. Binden fazla asker kayıp verildi. Ertesi gün çekilme başladı.Yavuz yadirgarı Mısır’a kavuşma hayalleri Süveyş kanalının sularında nice evladın kanıyla beraber yitip gitmişti.  
Toplar Gürlüyor ; 1914 ün Eylül ortalarına gelindiğinde öngörüldüğü gibi Alman askeri personel ve malzeme İstanbula geliyor Ordu ve donanma için kilit noktalara tayin ediliyorlardı.Kabinede bu sıralar hala fikir birliği olduğu söylenemez.Sadrazam Sait Halim Paşa ve maliye bakanı Cavit Bey daha savaş zamanı gelmediğini düşünenlerin başında gelir.
Savaşın ilk ayında Osmanlı akıllıca bir hareketle tarafsızlık ilan etti.Bu ilan hem kabinede Alman karşıtı olanları hem de itilaf devletlerini memnun etti.Çünkü boğazlar ticari trafiğe açık olacaktı.Alman tutumu bu ilanla beraber yön değiştirir boğazların kapatılması adına Osmanlıyı savaşa sokma temelli gelişir.
Bir nota vardır ki oda İngilizlerin teslim edilmeyen gemiler (Reşadiye ve Sultan Osman) hakkında İngiliz dışişleri bakanı Sir Edward Gray ın ağzından yazılan ,bunun yarattığı havada savaş dışı durumun devamından yana siyaset yapanların işini oldukça zorlaştırmıştır : Osmanlı devletine gönderdiği notada, özetle, "Osmanlı hükümeti İngiltere'nin gemilere neden el koyduğunu anlayacaktır. İngiliz hükümeti Osmanlı devletinin malî ve öteki kayıplarına çok üzülmektedir ve savaşın sonunda bunun üzerinde durulacaktır" diyordu İngilizler.Bu tutum Almanların ekmeğine yağ sürmüştür.
Alman Akdeniz filosu komutanı Amiral Wilhelm Souchon Berlinden aldığı ‘’İstanbula Gidiniz’’ emriyle Goben ve Breslau (Yavuz ve Midilli ) yu Türk sularına gelirken dahi Osmanlılar kararsızdı.
Almanyayı iki cephede savaş korkusundan Rusyayı zayıflatarak kurtaracak tek devletin Osmanlı olması Kayser için çok önemliydi.Enver Paşanın ‘’Müjde iki çocuğumuz oldu ‘’ diye gelişlerini haber verdiği iki gemiyle beraber Amiral Souchonda Osmanlı donanmasının başına getirildi.Bu gemilerin gelmesi Karadenizde dengeyi sağlamış Rusyanın eski saldırı gücünü azaltmıştır.
Artık Berlin ve Viyana kurmay heyetleri gelecek Osmanlı yardımını daha yüksek sesle telaffuz etmeye başlamışlardır.Galiçyada zor durumda kalan Avusturya GenelKurmay Başkanı Conrad Von Hötzendorff özellikle Odessa ya bir anfibik çıkartma harekatını İstanbuldan istemiştir.Osmanlı genelkurmayında bu harekatla ilgili uzun çalışmalar yapılıp Liman Von Sanders tarafından konu desteklensede harekat uygulamaya konmamıştır.
Wangenheim 13 Eylül tarihli telgrafında Odessa projesini Enver Paşanında desteklediğini ancak Mısır üzerine yürüyecek bir Osmanlı harekatının Alman menfaatlerine daha uygun olduğunu bildirir.Berlin de bunu benimser ve Odessa Çıkartması rafa kaldırılır.
Almanların İstanbuldaki sivil ve Askeri misyonları aracılığıyla savaşa iştirak konusundaki baskıları artarak sürer ,20 Eylül de Wangenheim in Sadrazam Said halim paşaya Osmanlı donanmasının boğazlarda saklanarak hiç olmazsa Ruslara Bayrak gösterir nitelikte Karadenize çıkmamasını korkaklık olarak niteleyecek kadar işi ileri götürür hatta bu manevralar yapılmazsa gemilerin Osmanlı bayrağı taşıdığı halde milli benliklerini kaybetmediğini ve gereğini yapacakları tehdidinde dahi bulunur.
Eylül ayının sonlarında Osmanlının içinde bulunduğu mali kriz zirve noktasına ulaşmıştı.Almanyadan büyük miktarda kredi isteğinde bulunulur Almanya bu mağduriyeti kendi hesabına kullanmaktan çekinmiyecektir.
22 Ekim de Türk harp konseyi Enver paşa başkanlığında savaş planını Almanlara deklere eder.İlk darbe ani olarak Rus donanmasına ve limanlarına vurulacaktır.Kafkasyada savunmaya yönelik bir kara harekatı ve bir ordunun da Mısıra yürümesi plan dahilindedir.Alman harp konseyi Türk planını noktasına kadar kabul eder.
Hükümette hala fikir ayrılıkları yüksek sesle dile getirilmesine rağmen 25 Ekimde Amiral Souchon’a şu yazılı emir verilir.’’Başkomutanlıkça Türk filosunun Karadeniz de manevralara başlaması zorunludur.Rus filosunu arayınız uygunsuz durumlarda hücum yetkiniz vardır.Gizli emir zarfı saldırı zarureti olduğu an açılacaktır.’’Zarfta ki gizli emirde de ‘’Karadenizde Türk üstünlüğü zaruridir ,Rus filo gemilerine uyarısız kesin taaruz ediniz ‘’ yazmaktadır.Amiral savaş sonrası yükümlülüklerinden yada sorumlu tutulmaktan olsa gerek emirleri kayıt altına alır ve karada arşivletir.
27 Ekim 1914 te Türk donanması Amiral Souchon komutasında Karadenize ileri harekata geçer. 29 Ekim Sabah erken saatlerde iyi planlanmış bir senkronizasyonla Yavuz ,Taşoz ve Samsun gemileri Sivastopolü,Midilli Novorosisyk’i ,Muavenet-i Milliye ile Gayret-i Vataniye gemileri ise Odesayı kara bombardımanına tutmuşlardır.Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket gemileride harekata destek vermiştir.Artık fiili olarak tetik çekilmiştir.
Rus gemileri sayıca üstün olmalarına rağmen Yavuz ve Midillinin sürat ve atış gücü avantajı vardı.En hızlı Rus harp gemisinin sürati Yavuzdan 10 mil daha azdır.Deniz savaşında Osmanlı donanmasını idare eden Alman Amiral Souchonun karşısında Rus Amiral Ebergard vardır.Kısa bir keşif harekatının ardından birbirlerini gören gemiler savaş düzenine girerler.Savaş kruvazörü Yavuzun üstün hız ve manevrası ile Drednot öncesi zırhlılarla baş edemeyeceğini bilen Rus Amiral Hat boyunca gemilerini yaymaya çalışır.En önde sancak gemisi Evstafy onun arkasında sırasıyla Zlatoust ,Rostislav,Panteliomon ve Tri-Sviatitelia şeklinde dizilen Rus zırhlıları karşısında Yavuz hızla sancak tarafa dönerek Midillinin desteğinde atış yapabilmek için pozisyon alır.Rus Amiralin çabası Yavuzun ateşini tek noktada toplamaması adınadır.8000 yarda mesafede Ruslar ilk ateşi açar Yavuzun 28 cm lik ağır topları Rus sancak gemisine ateş kusar ,isabet sonucu Rus sancak gemisinde yangın çıkar iki top tareti harap olur.Yavuz Midillinin destek ateşiyle beraber 15 cmlik toplarınıda diğer Rus gemilerine tevcih etmiştir.Ancak Rus topçusuda isabetli atışlar yapmaya başlar alınan isabetlerin cephanelikleri tehdit etmesi üzerine isabetli bir kararla Souchon muharebeyi keser ancak Rus gemileride hasarları yüzünden savaşı kesmeye niyetlidir.Yavuzun gelişiyle Ruslar artık kolay deniz zaferlerini unutacaklardır artık.
Fiili olarak Osmanlı savaşın içindedir artık.
Bundan sonra geçecek savaş yılları ve cepheler Türk milleti için yenilgiler,zaferler,fedakarlıklar,gurur,acılar ve kanla yoğrulmuş bir hikaye yazacaktır.
 
I.Dünya Savaşı ; Tüm Savaşların Anası Bu savaşa günümüz itibariyle bütün savaşların anası demek yanlış bir tanımlama olmaz.II.dünya savaşı da soğuk savaşta bu gün dahi yaşanan bölgesel yada küresel çaplı hakimiyet mücadelerinin temelinde I.dünya savaşı ve savaşı hazırlayan sebepler yatar.
Sömürgecilik politikası uygulayan güçlerin 19.ve 20 yy başındaki durumlarını birbirleriyle karşılaştırırsak gerekli ipucunu yakalıyabiliriz.
Ülke yüzölçümleri ;
İngiltere 94000 Fransa 212,600 Belçika 11800 Hollanda 13200 ve Almanya (1914) 210000 kilometre karedir.
Ülke Nüfusları ;
İngiltere 45,500,000 Fransa 42,000,000 Belçika 8,300,000 Hollanda 8,500,000 ve Almanya (1914) 67,500,000 kişidir.
Sömürge Topraklarının Yüzölçümü ;
İngiltere 13,100,000 km2
Fransa 4,300.000 km2
Belçika 940,000 km2
Hollanda 790,000 km2
Almanya 1,100,000 km2 (1914 yılı)
Sömürge koloni nüfüsları;
İngiltere 470,000,000 kişi
Fransa 65,000,000 kişi
Belçika 13,000,000 kişi
Hollanda 66,000,000 kişi
Almanya 13,000,000 kişi (1914 yılı)

Afrikanın %90’ı,Polinezyanın %98 i ,Asyanın %56 sı,Avustralyanın %100 ü ,Amerikanın %27 si sömürgeci Avrupalı güçlerin elindedir.
Sömürge hammadde ve insan kaynaklarının dağılımında Almanyanın oldukça geride kaldığı görülür.
Fransız ihtilalinin yarattığı ulus devlet modeline o yıllarda en iyi örnekler Almanya ve İtalyadır.Ancak Alman-Fransız uyuşmazlığı savaşa yürüyen yolun temel taşıdır.Alman imparatorluğu Prusyanın öncülüğünde işgal edilen Fransız topraklarında vucut bulmuştu.Germen birliğinin mimarı Prusya Şansölyesi Prens Bismarck Fransanın mutlaka intikam savaşına girişeceğini tahminle Fransanın Avrupa arenasında yalnız bırakılması esasına dayalı bir usta denge politikası uyguluyordu.Fransanın Almanya ile tek başına savaşı göze alması mümkün olmadığına göre ve Avusturya da anlaşmalarla doğal müttefik olduğuna göre Fransanın ittifak yapabileceği iki devlet kalıyordu İngiltere ve Rusya.Bismarck İngiltere ile bir çatışma içine girmekten kaçınarak Fransa ile Rusyanın da ortak düşmana karşı anlaşma zemini bulmalarını engelleme tarzında politikalar izledi.Bismarck politikaları 1890 lı yılların sonuna kadar oldukça uygulanabilir ve yararlı sonuçlar verdi.Almanya bu dönemde sömürgecilikten doğan paylaşım sorunlarını yada çatışmaları Avrupa dışında tutup İngiltere ile çatışmaktan kaçınmış Uzmaşlıklara diplomatik çözümler arayarak bir Fransız-Rus yakınlaşmasının önüne geçmişti.
İngiltere ise bu dönemde Denizde rakipsiz bir güç olarak egemenlik tesis etmek ve Sömürge ticaret yollarını güven altında tutma maksatlı politikalar yürütüyordu.İngiltere mevcut düzenin ,yani dengenin korunmasını çıkarlarına uygun buluyordu yani hiçbir devletin bir kıtada tam egemen olmaması gerekiyor du ki Almanya 1870 den beri bu dengeye aykırı bir büyüme içindeydi.
İlk Alman İmparatoru I.Willhelm ölene kadar (1890) Şansölye Bismarck politikası devam etti.Ancak amcasının yerine Kayser olan II.Willhelm Bismarckı uzaklaştırır.Onun politikalarını korkakça olarak nitelemektedir Kayser.Almanyanın dünya gücü olma zamanıdır ona göre.Hamburgda inşa edilen dev tersaneler İngiliz deniz egemenliğini kırma maksatlı büyük Alman donanması hayallerinin ürünüdür.İkinci Dünya savaşında da bu tersaneler aynı maksatla üretim yapmışlardır.
Kayser II.Willhelm ile beraber açık rekabete dönüşen ilişkilerde Osmanlı devleti ile özellikle ilgilendiler.Osmanlı kullanılarak uzak İngiliz sömürgeleri tehdit altına alınabilirdi.Giderek durumun ve tehdidin farkında olan İngiltere bizzat Rus-Fransız yakınlaşmasını teşvik eder ,aralarındaki pürüzlerin kalkması için arabuluculuk rölü dahi üstlenir.İngiltere 93 savaşından sonra artık Osmanlının ayakta duramıyacağından hareketle genel politika değişikliğine gitmişti.Osmanlı parçalanacaksa bu İngiliz süngüsü ve kılcıyla olmalıydı.
II.Abdülhamidin uyguladığı denge siyaseti ülkeyi batılıların rekabet arenası haline dönüştürmüştü.Avrupada bunlar olurken Irk temelli Alman-Avusturya itifakı ve bunlara gevşek bağlarla bağlanmış bir üçlü blok oluşurken Osmanlının Balkan ve doğu topraklarında yayılma maksdındaki Rusya,çıkar kavgasındaki Fransa ve imparatorluk politikalarını tehdit altında hisseden İngiltere Üçlü İtilafı bloğunu oluşturdular.
Osmanlı ile yapılan pazarlıkların neredeyse en önemli maddesi kapütülasyonlardır.Güçlü zamanlarda yabancılara ihsan olarak verilen ayrıcalıklar son dönem Osmanlı için en büyük kambur ve babadan oğla geçen bir kıymet olmuştur.özellikle 1908-1913 arası ittihat Terakkinin içinde gelişen ekonomik bağımsızlık fikri yönünde bunların kaldırılmasıyla ilgili yoğun gayretler olmuştur.Bunun karşısındaki en büyük muhalif güç İngilteredir.Hemen hemen tüm Batılılar kendi araların daki anlaşmazlıkları bir yana bırakıp bu konuda yani ayrıcalıkların devamı konusun da hemfikir olabilmişlerdir.8 Eylül 1914 te bakanlar kurulu kararıyla tüm ayrıcalıklar ve kapütülasyonlar kaldırılır.9 Eylül 1914 te bu tüm yabancı elçiliklere tebliğ edilir.Türk ve Müslüman halkın üzerindeki tesiri inanılmaz olmuştur ve Liman von Sanders’in anılarına göre ‘’Türkiye Türklerindir’’ sloganı o günlerin en popüler sloganıdır.10 Eylül de İstanbulda bir bayram havası vardır düzenlenen mitingler bando konserleri sevinç nidaları birbirine karışmıştır.Geri dönüşü olmayan yola devam..