24 Şubat 2012 Cuma

Meşrutiyetten Cumhuriyete Sultan II.Mahmut ve Batılılaşma,
Padişah I.Abdülhamid Kırımın düştüğü haberi kendisine verildiğinde geçirdiği kalp krizi sebebiyle ölür.Tarihsel bir gerçektir.Onun Nakşidil Sultandan olan oğlu Şehzade Mahmut iyi eğitim görmüş oğlu Abdülmecidi batılı tarzda eğitim için Fransız okuluna veren ilk Osmanlıdır.
Aslında bir paradokstur yaşanan günler.Devlet çöküşten kurtulmak için arayışlar içindedir.Düşman sürekli bir gelişim içindedir.Klasik düzende harp meydanına çıkan Osmanlı fi tarihinde böcek gibi ezdiği rakibi hep daha organize hep yeni silahlarla karşısında bulmaktadır.Peşi sıra gelen gerilemeler görece muhafazakar devlet teamüllerinin de sorgulanmasını gerektirir.Artık Payitaht zayıflamış İstanbuldan uzak bölgelerdeki Ayanlar bir başka anlam itibariyle derebeyler yada bizzat İstanbulun atadığı Paşalar sancaklarda yada eyaletlerde kendi kanunlarını uygular olmuşlardır.Bunlardan kimileri bağımsız birer devlet gibi davranmaktan geri kalmamıştır.Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi iç düzeni tesis için rakibin dezenformasyon alanına girmek ve binler yılı aşan geleneklerden örfden vazgeçmek.Ancak empati kurduğunuzda ne kadar zor tercihler olduğunu anlamak gerçektende mümkün.
Sadrazam Alemdar Mustafa Paşanın Padişahı teşvikiyle bu günlerde yani 29 Eylül 1808 de imzalanan Sened-i İttifak yada Kamusal Sözleşme ters açıdan bakarsanız Osmanlının taşrada merkezi otoriteyi kaybettiği ve derebeyleri tanıdığı manasına gelirken olumlu bakılırsa Tanzimat temelinde Osmanlının ömrünü uzatacak harç oluyordu.
Ayrıca 1789 Fransız ihtilanin Hristiyan unsurlar üzerinde düşüncesel etkileri muhakkaktır.
Karlofçadan sonra geçen dönem içinde Islahat hareketlerinin Avrupalıların dayatmaları sonucu nasıl gerlçekleştiğini ve döneme damgasını vuran Osmanlı borçlarını bir önceki bahiste uzunca tartışmıştık.
Adına ister yenileşme diyelim ister reform politikaları ister batılılaşma diyelim Osmanlıdaki bu hareket bütünün en önemli özelliği geniş halk kitlelerin destek ve isteğiyle gerçekleşmemiş olmasıdır.Tepeden inme denebilir amiyane tabirle.Osmanlıda ‘’kalem erbabı’’ günümüz anlamı itibariyle aydın denilen kesimde rağbet ve destek görmüştür.Diğer bir tabirle Münevverler.Geniş halk kitleleriyle aralarındaki en büyük engel konuştukları dil yani ağır ve ağdalı İstanbul Osmanlıcasıdır.Çünkü sade halk kitleleri bırakın bu dili gündelik hayatta kullanmayı anlamazdı dahi.Bu durumu pek çok tarihçi aydın kesimin idarecilerle halk arasında katı bir duvar olarak durduğu şeklinde yorumlar.Belki de padişah III.Mustafanın divan toplasında söyledikleri içinde bulunulan vaziyeti ayrıntıya gerek kalmaksızın özetler :’’ Devleti Ali Osman tırnakları kopmuş ihtiyar bir aslandır,Bu sebebledir ki düşmanlarına fazla yaklaşmaya ki tırnaksız pençeleri görülmesin.’’
1876 Anayasası da geniş halk kitlelerin itmesi ve isteğiyle doğmamıştır.II.Mahmud dönemi milat kabul edilmek kaydıyla sürülen Tanzimat döneminde yetişmiş Mithad Paşa ve Namık Kemal gibi aydınların yapılan reform politikalarını yeterli görmeyip ,İmparatorluğun kurtuluşunun meşruti idarede olduğu yönündeki düşünceleri 1876 anayasasının doğum sebebidir.
Genç Osmanlılar hareketi burada etken bir role sahiptir.Bu grup özellikle yurt dışında eğitim görmüş,Avrupadaki siyasi gelişim sürecini yakından izlemiş ve parlementer sisteminin ülkenin ilacı olacağına inanan gruptur.1831 den itibaren birer birer yayın hayatına başlayan gazetelerde aydınlar arasındaki bu fikirlerin paylaşılmasını ve yayılmasını hızlandırmıştır.Gene II.mahmud döneminde çalışmaya başlayan bazı kurumlar meşrutiyete giden yolu hızlandırmıştır.Örneğin Tanzimat döneminin gayrimüslimlerinde katılımıyla oluşturulan taşra meclisleri parlementonun provası olmuştur.Tüm aydınların Meşrutiyete taraftar olduğunu söylemek yanlış olur.Karşıt görüşlü Aydınlar arasında da bir takım örgütlenmeler olmuştur.
Abdülaziz’in tahtının sallandığı günlerdir.1875 de mali iflas ilan edilmiş ve balkanlar barut fıçısı haline gelmiştir.Padişahı tahttan indirmek üzre- devleti tehlikeye attığı gerekçesiyle – çalışanların başında Hüseyin Avni ve Mithad paşalar gelir.1876 baharında kışkırtmalarla beraber öğrenci hareketleri başlar.Göstericiler sadrazam ve şeyhülislamın azlini ister.Hüseyin Avni Paşa seraskerliğe,Mithad Paşa meclis-i Vukela üyeliğine getirilirken Sadrazam azledilerek değiştirilir.Gösterilerin son bulmasıyla durumun yatıştığını sanan Padişah büyük bir yanılgı içindedir.İktidara yerleşen bu gurup Padişahın azli için fetva aldıktan sonra 30 Mayıs 1876 da Abdülaziz tahttan darbe ile indirilerek Topkapı sarayına getirilir yerine V.Murat tahta çıkarılır.Abdülaziz kendi rızasıyla gittiği Feriye sarayında 1 haziran günü bilekleri kesilmiş halde ölü bulundu.Ölümünün intihar mı cinayet mi olduğu hala çelişkilidir.
Ancak V.Murad’ın saltanatı üç ay gibi kısa bir zamanda biterken yerine veliaht şehzade II.Abdülhamid getirilir.Mithad Paşanın II.Abdülhamid tahta çıkmadan önce ondan Meşrutiyet sözü aldığı belirtilir.Anayasal bir düzene geçildiğinde Avrupanın müdahalelerinden kurtulunabileceğini düşünüyordur iyi niyetle Mithad Paşa.Bu sebeple taslak Anayasa hazırlanır.
Midhat Paşa taslağına ‘’ Kanun-i Cedid’’ adını verir.Ancak yeni Padişah da boş durmaz.Fransız Anayasasını Said Paşa başkanlığındaki 23 kişilik bir ekibe incelettirerek Fransız anayasasının tam bir çevirisi değil Osmanlı sistemine uygun değişikliklerin yapıldığı bir Anayasa taslağı hazırlatır.Kesin şekil Meclis-i Vukela da tartşıldıktan sonra Kanun-i Esasi adıyla yürürlüğe konulur.En çokta 113.Madde tartışılmıştır.Bu madde polis soruşturmasına istinaden Padişah’a herhangi birini sürgün yetkisi veriyordu.Bir süre sonra II.Abdülhamid bu maddeye dayanarak Mithad Paşayı sürgüne göndermiştir !
İlk Anayasa Kanuni Esasi Ferman Anayasası olarakta bilinir.Meşruti idare öngörüsüne rağmen Padişah iradesi Anayasa hükmüdür.Sadrazam,Şeyhülislam,Bakanlar Padişah tarafından seçilip sadece ona karşı sorumlu olurlar.Meclisin feshi Padişah yetkisindedir.1876 Anayasası ilk anayasa olmasının yanında Padişah merkezli özelliktedir.Ancak kişiler bağlamında bazı temel hak ve hürriyetler vatandaşlara bu Anayasa ile tanınmıştır.I.Meşrutiyetin yegane katkısı Osmanlıda Anayasa düşüncesinin somutlaşmasına ,meclis sisteminin oluşturulmasına,kişisel hakların tanımlanması gibi tecrübeler yaşanmasıdır.
28 Aralık 1876 da Avrupalıların müdahalelerini hafifletmek Osmanlı lehine olumlu bir hava yaratmak maksadıyla ilan edilen I.Meşrutiyet Avrupalılarda o olumlu havanın doğmasına yetmemişti.
19 Mart 1877 de Parlamento çalışmaya başlar.Ayasofya kaşısındaki Darulfunun meclis çalışmalarında kullanılmaktadır.İlk parlemento141 meclis üyesinden oluşur.Bunlardan 115 i mebus 26 sı Ayan üyesidir.İlk mecliste 46 Gayrimüslim mebus vardır.Hatta Rumeli temsilcisi Gayrimüslim mebusların nüfüsa göre Müslümanlarla eşit temsil gibi ateşli taleplerinin tartışıldığına da göz önüne alırsak devrine göre gayet özgür bir çalışma ortamı olarak düşünülebilir!
Seçimlerin ardından ikinci Meclis 13 Aralık 1877 de toplanır.İkinci dönem Meclis 56 Müslüman 40 Gayrimüslim toplam 96 Mebus ve 38 Ayandan oluşuyordu.
I.Meşrutiyet döneminde parlemento iki bölümden oluşmaktaydı.Seçimle gelen Heyet-i Mebusan ve Heyeti Ayan.Heyet-i Mebusan Her 50 bin vatandaş için bir vekil sistemiyle işliyor 130 üyenin 80 i Müslüman 50 si de Gayrimüslimlerden oluşuyordu.Heyet-i Ayan ise Padişah tarafından atanan 21 Müslüman 5 Gayrimüslim üyeden meydana geliyordu ve meclis üyelikleri ömür boyu sürüyordu.Heyet-i Ayanın asıl görevi Heyet-i Mebusanın kanun önerilerinin Padişah haklarına,Anayasaya,Vatan menfaatlerine,Dine uygunluğunu denetlemekti.Heyet-i Ayanın onamadığı hiçbir teklif yasalaşamazdı.Her iki heyetinde kabine ve bakanlar üzerinde denetim yada yaptırımı yoktu.Meclis başkanı meclisin önerdiği isimler arasından Padişah tarafından seçilir ,Bir kanun teklifi Heyet-i Ayan tarafından kabul edilse dahi Padişah onaylamadığı sürece kanunlaşamazdı.
93 harbi sonunda Meclis Rus ilerleyeşi ve buhrana çareler aramak için Yıldız Sarayında padişahında katıldığı toplantılar yaparken yenilginin yegane sorumlusunun Padişah olduğuna dair görüşler yüksek sesle dillendirilmişti.Bazıları Padişahında cevap verdiği ağız dalaşı şekline dönüşen tartışmalar sonucu II.Abdülhamid yasanın verdiği yetkiye dayanarak 13 Şubat 1878 de Meclisi süresiz tatil etti.
Resmen kapatılmasada meclisin çalıştırılmamasını resmen kaldırılmasada Anayasanın fiilen rafa kaldırılmasını yazarlar farklı yorumlarlar.Bir kısmı II:Abdülhamidin despot ve mutlakiyetçi olduğunu savunur bir kısmı ise tek bir milletten oluşmayan devletlerde farklı etnik unsurların kriz günlerinde buhran içinde buhrana sebebiyet verdiğini öne sürerek faydadan çok zarar getiren sistemin iptalini doğru bulur.Kabul etmek gerekir ki bu deneme süreci tepeden inmedir bir oldu bittidir adeta ve süreç klasik Osmanlı bürokrasinin hazım edeceğinden daha süratli gelişmştir.1908 de II.Meşrutiyetin ilanıyla beraber Kanuni Esasi üzerinde yapılan değişikliklerle tekrar yürürlüğe girer ve 1924 Türkiye Cumhuriyetinin ilk Anayasası yürülüğe girene kadar yürürlükte kalmaya devam eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder