24 Şubat 2012 Cuma

Balkanlar ; Osmanlının Baş Belası Komitacılık ve Balkan Savaşı Osmanlı Fatih döneminde Balkanların fethini tamamladığında dahi Arnavutluk ve Karadağın yüksek dağlık kesimlerine tam anlamıyla hakim olamadı.1790 lara kadar yayla ile ova arasında ki denge 1790 lara kadar devam etti.Fransız ihtilalinin Balkanlarda ki etkisi yadsınamaz.1820 Mora kanlı Mora isyanıyla başlayan çetelerle mücadele süreci Kurtuluş Savaşın da son çete artıkları imha edilene kadar yüz yıllık bir süre devam etti.
Eşkıya yada Eşkıyalık kavramı sadece Osmanlı değil zamanın diğer devletleri içinde sorundu aslında.Ancak Osmanlının hükmettiği geniş coğrafyada çöllerde Bedeviler asi Vahabbiler,Doğu Anadoluda aşiretler ve Balkanlarda ki etnik eşkıyalar gündelik hayatın parçalarıydı.
19 yy da Balkanların etnik eşkıyaları bağımsızlık davasında komitacılar oluverdiler.
Komitacılığın merkez üssü Makedonya idi.Makedonlar,Bulgarlar,Sırplar ve Yunanlıların hakimiyet için mücadele verdiği bir alandı.Osmanlı ise düzeni korumak adına mücadele veriyordu.1800 lerin sonunda Makedonyada özerklik için çarpışan Santralist adlı grupla Bulgar yanlısı Vrohovistler grubu hem birbirleriyle hemde Türk askeriyle savaşıyorlardı.Bulgar yanlısı gurup Bulgarlardan her türlü desteği alıyor ve kan döküyordu.Daha sonra Yunanlılarda Makedonyada ki komitacılık faaliyetlerine katılmışlar özellikle Giritte Osmanlıya karşı gerilla harbinde uzmanlaşmış Giritlileri komitacı olarak Rumeliye sürmüştür.Aralarında en meşhur olanının adı Akritas tır ki yaklaşık elli yıl sonra Kıbrısta sahneye konacak planın adı da Akritas planı olacaktır.Ayrıca Sırplar,Arnavutlar ve Karadağlılar da bu kervana eklenmiş kendi bölgelerinde komitacılık faaliyetlerine başlamışlardı.Bulgar yanlısı güçlerin 1902 tarihinde ve 1903 te başlattığı iki ayaklanma bastırlmış ancak Rumeli bir savaş ,mücadele alanı haline gelmişti.Ecdat yadigarı topraklarda ki Türklerin ise durumu vahimdir.Ne bu etnik unsurlar gibi iyi bir örgütlenmeleri ne de eğitim sistemleri vardır.Kural değişmez Türk unsuru imparatorluğun tüm yükünü çeker nimetler ise bunlar tarafından paylaşılırdı.
Çeteler yabancılarıda kaçırıp fidye istiyorlardı ancak çarpıcı olanı kendi askerinin maaşını tayınını veremiyen Osmanlı Avrupalılar karşısında küçük düşmeme adına bu fidyeleri ödüyordu.Olaylar komitacıları cesaretlendirecek gelişmelerle sürüyor tedhiş eylemleri artarak devam ediyordu.Tren soygunları dahi yapılır hale gelmişti.
Ordu canla başla çabalıyor ancak bir düzine devlet tarafından desteklenen bu faaliyetlerin önüne geçilemiyordu.Yakalanan komitacılar konsoloslar nezaretinde zindanlardan çıkartılıyor mücadeleyi veren Türkler bunu çaresizlikle seyretmekle yetiniyorlardı.
Türk köyleri basılıyor katliamlar yapılıyor ,askerin takibi başlayınca hücre evleri gibi kullandıkları kiliselere sığınıyorlardı,buralar basılır ise Osmanlıya Avrupalı devletlerden nota üzerine nota yağıyordu Hristiyanların baskı gördüğüne dair..
Hemen hepsi Anadolu ve Egeden gelen sayısız askerin bu uğurda can vermesi ile günler geceler süren nöbetler ve takipler boyunca artık klasik asker görüntüsünden ziyade eşkıyanın taktiklerini ona karşı kullanan komitacı imajı ile asker imajının birbirine karıştığı bir görüntü ortaya çıkar.Ancak bu gayrinizami savaş konusunda uzmanlaşmak başka bir zamanda yani Kurtuluş savaşında işe yarayacak düzenli ordunun dağıldığı ve henüz kurulma aşamasında olduğu bir dönemde Kuvayı Milliye milisleri hem düzenli orduları oyalayıp zaman kazandıracak hem de Rum ve Ermeni çetelerinin daha büyük çaplı kıyım yapmalarına engel olacaktır.Tarihin cilvesi olarak Türkler yüz yıl boyunca kendilerine karşı uygulanan taktiği milli kurtuluş mücadelelerinde düşmana karşı kullanmışlardır.
20 yy.ın ilk yıllarında Balkanlar görüntü itibariyle barut fıçısıdır.Hatta savaşların anası I.dünya savaşını kıvılcımıda Balkanlara nasip olacaktır.Balkan harbi öncesinde Balkan devletleri Osmanlının içine düştüğü durumu iyi analiz etmiş ancak teker teker harp ilanınında bir sonuç getirmeyeceğini fark ederek Osmanlıya karşı ortak idealler çerçevesinde birleşmişlerdi.Başta Bulgarlar olmak üzere iyi bir hazırlık planlı bir seferberlik dönemi geçirdiler.
Bu arada Osmanlı-İtalya savaşı sürmektedir.Savaşın kaçınılmaz gözüktüğü Osmanlı tarafındada belirgin fikirdir ancak Osmanlı devlet ricalinde fikir ayrılıkları çok daha fazladır.Balkan savaşı esnasında uygulanacak iki taktik fikir birbiriyle Çatışma halindedir.Goltz paşanın (Baron Von der Goltz) Türkler önce savunmada kalmalı fikri ile dönemin Genelkurmay Başkanı Nazım Paşanın Sürekli Taaruz harekatı fikri.
Baron Goltz Prusya-Alman ordusunun parlak subaylarından biriyken 1883 te Osmanlı ünüforması giymiş 1916 yılında Bağdatta Osmanlı 6.ordusunun başında tifüsten ölüp İstanbula defnedinele kadar askeri danışman sıfatıyla hizmet vermiştir.1897 Türk-Yunan savaşının kazanılmasın taktiksel olarak başarıda payı vardır.Elbette ki öncelikle Alman çıkarları için İstanbuldaydı bu inkar edilemez ancak askeri danışman sıfatıyla gönderilmiş pek çok soytarıdan daha fazla Osmanlıya hizmetleri vardır.Ancak modernizasyon tekliflerinin çoğu geri çevrildiği gibi en enteresan teklifi savaş zamanı askerin açlık yaşamaması adına cephe gerisinde konserve fabrikaları kurulma önerisi ‘’Bizim asker meşakkate alışkındır’’ diyerek geri çevrilmesidir.Açlık Balkan savaşındada en büyük düşman olmaya devam edecektir.
Goltz bu kadar geniş sınırların savunulamıyacağını,sınırların daralıp daha merkezi savunmanın başarılı olacağını savunuyordu.Teorisinide Osmanlının Afrika ve Avrupa da Anadoluda olduğu kadar kökleşilemediğini ve İstanbulun jeostratejik konum itibariyle artık başkent olmaya uygun olmadığını Konya yada Kayserinin işgal tehdidine daha az açık olduğu savlarıyla destekliyordu.Kurtuluş savaşı sırasında bu tezler destek görmüştür.
Goltz’un Balkan savaşları ile ilgili tahmini şöyleydi ;’’ Ülkeleri ve güç kaynakları dar ancak toplu olan Balkan ülkeleri başlangıçta kazanacaklar,Ülkeleri ve güç kaynakları geniş ve dağınık Türkler toparlanarak durumu dengeleyecektir.Bu nedenle Türklerin en başta savunma harbi yapıp düşmanın direncini kırması yeterli gücü yığdıktan sonra taaruza geçerek düşmanı imha etmesi gerekir.’’
Bu görüşler Nazım Paşanın fikirleriyle taban tabana zıttı.Fransız subayı Grandmaison ın çok moda olan taaruz harekatı fikri ona daha yatkındı.Osmanlı genelkurmayı tarafından hazırlanan hücüm planı ‘’Plan 5’’ üzerinde değişiklik yapmayı bile düşünmedi Nazım paşa.
Ordu bir milletin varoluş teminatıdır ve her dönem için güçlü bir ordu ve ordunun bağrından çıkmış iyi komuta heyeti elzemdir.Milli ordunun idare yetkisi yabancılara yada yabancı ekollere bırakılamaz.
Plan 5 e göre sınır birlikleri derhal Bulgaristana girecek bunlar Bulgarları hırpalarken düşman iitfakın dengesi bozulacak süratle saldıran Osmanlı orduları kolay bir zafere ulaşacaktı.Seferberlik halindeki birlikleri gezen Nazım Paşa ‘’Merasim elbiselerinizi hazırlayınız,iki ay sonra Sofya ya gireceksiniz’’ gibi iddialı söylevler verirken Bulgarlar çoktan seferberliklerini tamamlamışlardı.Kolay zafer kazanacak Türk ordusu ise Balkan devletlerinin hazırlıkları bilindiği halde savaş tecrübesi olan 100 tabur askerini terhis etmiş yada İtalyan tehlikesine karşı Batı Anadoluya ve Yemen deki bitmez tükenmez isyanlara kaydırmıştı.Rumelide savaş çok yakın olduğu dönemde dahi seferberlik mevcudunun 3 te 1 ne ancak ulaşılmıştı.Bu eğitimsiz acemi birlikler taaruz harekatı yapmaktan çok uzaktı.
Dört Balkan ülkesi( Bulgaristan,Sırbistan,Karadağ ve Yunanistan) 30 Eylül 1912 de seferberlik ilan eder.Osmanlı İtalya ile savaş halindedir.Alelacele tüm İtalyan isteklerinin kabul edildiği Uşi anlaşmasını imzalayıp tüm sıklet merkezini Balkanlar olarak değiştirmek istedilersede 1 Ekimde geç başlatılan seferberlikle yeter sayılara ulaşmak mümkün olmayacaktı.Oysa görece rahat dönem geçirmiş Balkan devletlerinin hazırlıkları tamdı ve eski efendilerini Avrupadan sürmek adına moralleri ve inançlarıda yüksekti.
Karadağlılar savaş ilanını bile beklemeden sınır ihlallerine başlamışlardı.Oysa hazırlık için saatlere bile ihtiyacı olan Osmanlı 16 Ekim günü savaşı ilan eden taraf oldu.
18 Ekim günü resmen muharebeler başladı.Nazım paşanın kolorduları hücüma kaldıran mesajları yığınağını tamamlayamamış Osmanlı ordularının düzenini bozmaktan ve asker kaybetmekten başka bir işe yaramadı.Kesinlikle hazır Bulgarlar 22-23 Ekimde Kırklareli 29-30 Ekimde Lüleburgaz Muharebelerini kazanıp Edirneyi kuşattı.Düzensiz bir şekilde ağırlıklarını bırakarak çekilen Türk kuvvetleri ancak Gelibolu Çatalca hattında istihkamlar oluşturarak tutunabildiler.Doğu Trakyanın büyük bir kısmı Nazım Paşanın taaruz hayalleri arasında 15 gün içinde düşman istilasına uğramıştı dört koldan.Batıda bulunan Türk Vardar Ordusu 22-24 Ekimde Kumanovada Sırplar karşısında hatlarını kaybedip çekilerek Arnavutluka doğru çekildi.Uzmanlara göre Vardar ordusu harbi daha geride Üsküp veya Manastır yakınlarında kabullenseydi Sırplar ikmal hatlarından uzaklaştırabilir ve avantajlı bir konuma gelebilirdi.Ancak bu orduda yeterli seviyede olmadığı halde kati hücüm emri almıştı.Vardar ordusu çekilince daha doğuda ki Usturuma kolordusunun da dayanağı çöktü.Bu gelişen durum Türk tarihine Türk savaş tarihine Türklüğe bir utanç ve ibret vesikası bir kara leke bıraktı ; Selanik valisi Nazım ve Selanik Garnizonu komutanı Tahsin utanç verici bir şekilde savaşmadan teslim oldular, şehri hediye ettiler.Halbuki yenilgilere rağmen Osmanlı doğu ordusu Gelibolu Çatalca hattını,Edirne kalesini Batı ordusuda Yanya ve İşkodrayı 5 ay ellerinde tutmuştu ,bu direnişe Selanik eklenseydi durum çok daha değişik olabilirdi.İhanetin sonucu bu kadar büyüktür. Halbuki Doğu ordusu Edirne ve Istrancalar arasında savunmada kalabilir.Batı ordusu makedonyada zaman kazanabilirdi.Bu iki ordu varlığını sürdürebildiği takdirde Anadoludan gelen yeni takviyelerle,İtalya savaşı yüzünden coğrafi olarak dağıtılmış birliklerin toparlanabilmesiyle düşmana güçlü bir taaruzla cevap verilebilirdi.Barışı sürdürmenin olanaksız olduğu bellidir ancak ilk savaş ilan eden taraf olmanında zaman açısından gereksizliği ortadadır.Osmanlı ordusu bu ilk onbeşgün içersindeki kayıpların yarattığı yıkımdan kurtulamadı.Edirnenin geri alınması için yapılan taaruzlar sonuçsuz kaldı.Esat Paşanın Yanya da HasanRıza paşanın İşkodra da Cavit paşanın Arnavutlukta direnen askerleri çaresiz kaldılar.Bu Türk tarihinin en büyük felaketlerinden biridir.Yanya (Epir),Arnavutluk,Teselya,Makedonya,Ege Adaları,Batı Trakya elden çıkar ,düşen topraklar da yaşanan katliamlar tecavüzler soygun ve yağmalar ise tarifi imkansız acıları Türk’e yaşatmıştır.Kıyımdan kaçabilenler 93 harbinden sonra en büyük göç dalgasıyla Anadoluya akmışlardır.
Müslüman Boşnaklarda bu zulme katliama aynen Türkler gibi uğramıştır.Sreberinaca daki Sırp katliamının 14.yılının anıldığı dün ( 11.07.2009) 8000 i aşkın Boşnak müslümanın yattığı toplu mezarlara baktığınızda ,Saraybosna da Mostar köprüsünü yıkan Hırvat topçusunun gözüne, Sırpların her yıl Kosova ovasında yaktığı ağıtlara ,Yunanistanda Batı Trakya Türklerine yapılan Muameleye ,daha düne kadar Bulgaristanda varolan Toplama kamplarına,Makedonya da Türk köylerinin görüntüsüne fakirlik ve izbeliğe bakarsanız Balkanlar da Türk ‘e duyulan nefretin günümüzdede canlılığından bir şey kaybetmediğini kesinlikle görürsünüz.Tarihi bilerek politikalar üretmek ,barışa taraftar olup eğer cenk şart isede ona da tümüyle hazır olmak şarttır.
23 Martta eski payitaht Edirne düşer ,kirli Bulgar çizmeleri bir utanç vesikası olarak Sinanın Selimiyesini kirletir.Tanrı bir kez daha yaşatmasın.Edirnenin kurtarılması 29 Haziranda Başlayan 2.balkan Savaşının ilk ayına rastlar.
1913 yılı Mayıs ayında barış anlaşması imzalanır Londra anlaşmasına göre Arnavutluk bağımsızlığını kazanır,Girit yunan toprağı olarak tanınır,Osmanlı sınırı Midye-Enez hattı olur( Edirne ve Kırklareli Bulgarlarda kalmıştır.)Güney Makedonya ve Selanik Yunanistana Kuzey ve orta Makedonya Sırbistana bırakılr.Silistre Romanyaya verilir.İkinci Anavatan Rumeli 550 yıl sonra terk edilir milyonlarca göçmen katledilen yüzbinler tablo korkunçtur.Meşhur Bab-ı Ali baskını Ocak 1913 te yaşanmış gelişen süreç içersinde Kabineyi kuran Mahmut Şevket Paşanın da suikaste kurban gitmesiyle İttihat ve Terakki yönetime tamamen el koymuştur.
Osmanlı ganimetini yağma aşaması Balkan devletlerini birbirine düşürür.2.Balkan harbi diye adlandırılan safhadır.Sırbistan ittifak esnasında kendisine ayrılan harekat çizgisinden daha büyük bir alanı işgal etmiş ve geri vermeyi reddetmiştir.Diğer taraftan aslan payını Bulgarların alması ve Egede kıyı sahibi durumuna gelmeleride ayrı bir sorun olmuştur.Sırbistan ile Yunanistanın yakınlaşmasından rahatsız Bulgarlar sürpriz bir saldırıyla 29-30 haziranda bu iki ülkeye saldırır.makedonyada başarılı olamayan Bulgar ordusu Romenlerinde kuzeyden taaruzuyla oldukça güç bir duruma düşer.Osmanlı fırsatı değerlendirir Bulgaristana savaş ilanıyla beraber Edirne yi geri alır.29 Eylül 1913 te imzalanan İstanbul anlaşmasına göre Kırklareli,Dimetoka ve Edirne Osmanlıya geri verilir.
Balkanların yitirilişi ulusal kimlik bilincini ortaya çıkarmıştır.Ulusal kimlik olarak artık Türk milliyetçiliği ön plana çıkmıştır.Çoğu uzmana göre 1912 de başlayan bu bilinç zorlu I.dünya savaşı ve İstiklal Harbi şartlarına mukavemette temel oluşturmuştur.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder